Uzay Zaman Kırılması yine bir bilim kurgu hikayesiyle karşınızdayız. Umarız okurken eğlenir ve paylaşırsınız. Yıl 1950, ikinci Dünya Savaşı artık geri de kaldı. Bu barış döneminde insanlık gözünü uzaya dikti. Sovyetlerin de bu yönde çalışmalar yaptığı biliniyor. Çalışmalarda savaş sonrası Amerika’ya sığınan Alman bilim adamları bu yönde tecrübeleri, bilinmeyen bu alanda yeni teknolojilerin yapılmasın ve ortaya çıkarılmasında çok işe yarıyor. Alman mühendislerin, ilk roket, ilk jet motorunu yapmaları bu konuda üstünlük sağlayacaktır. Bu çalışmalar gizlilik içinde Arizona’daki Amerikan hava kuvvetlerinin gözden uzak bir tesisinde sürdürülüyor.
Bir ekim sabahı üssün kuzeye bakan pistinin başında şimdiye kadar görülmemiş bir uçak duruyor. Fildişi renginde boyanmış uçağın gövdesinde “X-20A” yazısı dikkat çekiyor.Pilotlar hazır olduklarını işaret ediyorlar. Uçağın dışında üstlerine de beyaz elbise giymiş teknik ekip kalkış öncesi son kontrollerini yapıyor. Ekip alandan ayrıldıktan sonra yer kontrol subayı elinde kırmızı baraklar ile uçağı pistin tam ortasına kadar gelmesini sağlıyor. Kulenin verdiği izimle uçak önce yavaş ilerlediği pistten hızlanarak havalanıyor. Askeri kontrol merkezinde uzmanlar ve çalışanlar uçak ile irtibatta.
-Yüz altmış fit’teyiz, yükselmeye devam ediyoruz. Herhangi bir sorun yok
-Tamam, x20 devam edin
-iki yüz bin fit motorlar ısınmaya başladı yedek itiş sistemini devreye sokuyorum
-Anlaşıldı x20
-Yer kontrol Yedek motorlar devrede önümüzde mavi bir yansıma belirdi gittikçe büyüyor Ahhh!
-X20 cevap ver!, x20 duyuyor musunuz?
-Bağlantı kesildi efendim, radar sinyali alamıyoruz sanki bir buhar gibi kayboldu.
-İmkânsız bu
Bir saat geçmiştir. Üs komutanı General Austin endişeli bir şekilde sağa sola volta atmaktadır. Teknik ekip uçağın yerini tespit etmeye çalışmakta, fakat uçaktan hiç bir haber ve sinyal alınamamaktadır.
-Efendim, Arizona çölü üzerinde bir cisim radarda göründü bir süre sonra kayboldu. Sanırım bu bizim uçak çakıldı mesafe dokuz mil.
-Hemen kurtarma ve ilk yardım ekibi olay yerine gidip kontrol etsin, mühendisler, teknik ekip ve yangın ihtimaline karşı itfaiye birliği de sevk edin.
Helikopterler hemen havalandı. Kısa sürede olay yerine ulaşıldığında sanki uçak alana inmiş kadar düzgün bir biçimde yerde durmaktaydı, sadece uçağın burun kısmı sert iniş sebebiyle yumuşak zemine yani kuma gömülmüştü. Kurtarma ekibi yarı baygın halde pilotları çıkarıp helikoptere taşıdı helikopter havalanarak üsse gitti. X-20A uzun süren uğraş sonucunda gizli hangara çekilerek üzeri bir örtüyle kapatıldı. Test uçuşu başarısız olmuştu, teknik ekip incelemesi sonrası çıkacak raporlar beklemeye başlandı.
Ertesi sabah Ekip lideri Albay George Charston resmi kıyafetini giymiş, elinde bir gazete ağzında bir sigara ile endişeli bir biçimde gazeteye bakıyor. Hastanedeki hemşireler shiftlerini teslim almak için yerlerine giderken başhemşirenin dikkatini köşe de gazete okuyup sigara tüttüren endişeli ve ağlamaklı Albay Charston çekiyor.
-İyimisiniz Albay?
-Te.. teşekkür ederim hemm..hemşire iyiyim
Albay Charston, hızlı adımlarla koridorda yürüyerek 15 yazan odanın kapısını açarak içeri girdi. İçeride ayağı alçılı Genç Binbaşı John Smith yatmaktaydı.
-Heey Albay, Hoş geldin! Nasılsın?
-Gerçeği mi istiyorsun? Hayır, çok kötüyüm John!
-Neden?
-Sana anlatacaklarım çılgınca gelebilir. Hatta inanmayabilirsin ama delirmek üzereyim.
-Anlatmayı dene George dinliyorum.
-Bak şu gazeteyi görüyor musun? Ne yazıyor?
–“İki kahraman pilot düşen uçaktan sağa salim kurtuldu” yazıyor işte bak ikimizin resmi var.
-Ya şimdi anladın mı?
-Neyi George ? hiç bir şey anlamıyorum.
-Bak John sabah bu odada üç yatak vardı. Ben cam kenarında Albay Harling köşe de yatıyordu. Harling’i hatırlıyor musun üstte dolaplarımız hep yan yanadır. Öğlen yemekleri birlikte yeriz, hatta sana evlat diye hitap ettiğinden hep bozulursun.
-Albay Harling, Harling, korkarım George onu hatırlamıyorum hatta tanımıyorum bile, üstelik odada iki yatak var. Başka yatak olsa hatırlardım.
-Gördün mü bak?
-Neyi?
-Çıldıracağım
-Olanları en başından anlatırmısın?
-Bu sabah bu odada uyandım biz üç kişiydik, Harling, sen ve ben senin ayağın inişte kokpitle koltuğun miline girdiğinden yürüyemiyorsun. Bu yüzden sen hariç harling ve beni taburcu ettiler. Hatta şu kapıdan çıkarken Harling “Hey evlat senin içinde içeceğim” dediğinde, sen “Asıl yanındakine dikkat et” demiştin.
-Bu olay olmadı George
-Dinle biz buradan çıkıp bara gittik, orada oturan güzel ve genç bir bayanın yanına oturdum. Barmen hemen bizi tanıdı zaten masanın üzerindeki gazete ‘de üçümüzün resmi vardı. Gazetede “Üç kahraman pilot düşen uçaktan sağ salim kurtuldu” yazıyordu. Şöyle dedi :
-Hey siz şu gazetede yazan kahraman pilotlar olmalısınız. Harling gururla
-Evet ya onlar biziz sonra elini cebine atıp para çıkarıp barmene uzattı.
-Barmen bize en iyi malt içeceğinden ver dedi. Barmen gözlerini açarak
-Hey saçmalama senin paran bu dükkânda geçmez. Koy onu cebine burada içecekleriniz bizim ikramımızdır.
Sandalyede otururken Harling titremeye başladı ve elindeki bardak kayarak yere sandalyenin yanına düşerek kırıldı. Barmen
-Endişe etme dostum o bardak burada yere düşen ne ilk ne son bardak dedi
Yenisini doldurup Harling’in önüne koydu. Harling hala titriyordu ben ne olduğunu sorduğumda “Uzun zamandır görüşmediğim Anne ve babamı aramalıyım endişelenmişlerdir” dedi. Ben güzel kızla konuşurken, o kalkıp telefon kulübesine gitti numara çevirdiğini görüyordum. Bir süre sonra yere yığıldı ve bana seslendi “George hemen gel yanıma acil” koşarak yanına gittiğimde sayıklıyordu “Bu bir hata olmalı, olamaz” George biz o uçuşta yapmamamız gereken bir şey yaptık.
-Ne yaptık Thomas?
-Bilmiyorum! Minnesota’daki annemi aradım. Telefonu annem açtı ona “endişelenme anne iyiyim” dedim. O bana kimsiniz? Sizi tanımıyorum dedi. Ardından telefonu babam aldı “Hey baba benim Thomas oğlunuz” dediğimde “bir daha evi arayıp bizi rahatsız etme pis yalancı bizim hiç çocuğumuz yok” dedi ve yüzüme kapadı.
-Hadi ama bir yanlışlık yapmışsındır.
-Hayır, onlar annem ve babamdı George, yanlışlık burada olmamız. Kurtulmamız gereken bir kazadan kurtulduk hayat bunu bir şekilde düzeltecek.
-Dur sana yardım getireyim, ayağa kalkıp bara doğru yürüdüm masa da Harling için konulan bardak yoktu.
-Hey yardım edin Telefon kulübesinde yatan dostuma yardım edin diye bağırıp döndüğümde Harling orada değildi. Barmen
-Kime yardım edeceğiz? O kulübe boş dedi.
-Benle gelen diğer pilot, şu içki ısmarladığın dostum hani şu yerdeki kırık bardak diye gösterecek oldum kırık bardakta yok olmuştu.
-Sen içmeden kafayı bulmuşsun dostum sen yalnız geldin buraya dedi. Kıza sordum o da doğruladı. Koşarak buraya geldim, bir gazete aldım gazete de fotoğraf ve yazı değişmişti. Sanırım Harling haklıydı biz bir yerde hata yaptık hatta hatanın kendisi biziz.
-Yapma! Albay siz sadece yaşadıklarınızdan dolayı böyle davranıyorsunuz. Aklınız ve hayaliniz karışıyor o kadar.
-Hayır, sende inanmıyorsun bana Binbaşı, Harling’in karısını telefonla arayıp üsse çağırdım beni çok iyi tanırdı. Geldi ama o bile Harling’ten bir haber daha evlenmediğini söyledi. Bende bunun üzerine General Austin’i aradım ona Albay Harling’i sordum. General Harling diye bir subayı olmadığını söyledi kapadı. Ben sanırım çıldırıyorum, hayır! Olamaz! Yanlışlık var bu işte dedi ve kapıyı açarak dışarı çıktı.
Binbaşı Smith hızla arkasından koltuk değneğine dayanarak kalktı ve kapıyı açıp uzun ve boş koridora baktı. Koridorlarda koşturması gereken Albay ne sağ, ne sol koridorda vardı sanki buhar olup uçmuştu. Anlam veremediği bu duruma başını sallayıp yatağına döndü yatak üzerinde albayın az önce attığı gazete vardı ama gazete biraz farklıydı.
Tek Binbaşı John Smith vardı ve şöyle yazıyordu “Kahraman pilot düşen uçaktan sağ salim kurtuldu ” ve haberin resmin de binbaşı tek başına poz vermiş duruyordu.
-İmkânsız, Albay haklıydı Hayııır! Hayır! Mümkün değil.
Binbaşının çığlığını duyan hemşire içeri girdi
-Doktor hastamız bir sinir krizi geçiriyor.
-Hemen bir sakinleştirici yapın
Gelen iki hasta bakıcı Binbaşıyı yatağa yatırdı. Hemşire iğneyi vurdu. Genç Binbaşı John Smith sakinleşerek uykuya daldı.
Ertesi sabah Başhekim yanında başhemşireyle koridorda ilerledi.
-Şu bahsettiğiniz boş odaya birde ben bakayım oraya koyacağımız üç yatak acil hastalar için kullanılabilir.
-İşte burası efendim
Başhekim bomboş bir odaya girdi bakındı.
-Güzel tamam bu işi size veriyorum organizasyonu siz yapın hemşire hanım
-Tamam, efendim dedi ve kapıyı sertçe çekti. Kapı üzerinde Rakamla “15” yazmaktaydı. Bu sıra hangarda duran X-20A birden bire kayboldu. Şimdi düşünülmesi gereken bu uçuş yapıldı mı? Yapılmadı mı? Yoksa yapılmak üzere mi? kim bilir.
Alacakaranlık Hikayeler Serisinden: