Mesnevi’den,Mavi evin Bahçesindeki Hazine,Bir zamanlar, karlarla kaplı bir dağın tepesinde mavi boyalı bir evde yaşayan ve geçimini çobanlıkla sağlayan bir genç vardı. Her geçen gün birbirine benzer sayılırdı onun için. Ailesiyle huzurlu bir hayat sürer, hayvanları vadilerde otlatır ve akşam olunca eve dönerdi.
Bu sıradan gibi görünen hayatın derinine inmeye de çalışırdı çoban. Koyunlarını otlatmaya gittiğinde, geceleri gökyüzüne uzun uzun bakar yıldızları düşünür, Yaratıcının haşmetine hayret ederdi. Bahar mevsiminde tepeleri kaplayan rengarenk çiçeklerin sergilediği güzellikleri seyreder, Yaratıcısının sanatının güzelliğine hayran kalırdı.
Genç çoban bir gece bir rüya gördü ve hayatı değişti. Rüyasında şehre gidiyor, şehri ikiye bölen nehrin üzerindeki köprünün ayaklarına iniyor ve orada gömülü bir hazine buluyordu. Önceleri üzerinde durmadığı bu rüyayı defalarca görünce karar verdi: Şehre gidecek, köprünün altında gerçekten bir hazine olup olmadığını anlayacaktı.
Uzun süren bir yolculuktan sonra şehre ulaştı ve doğruca köprüye gitti. Köprünün çok sıkı bir koruma altında olduğunu görünce biraz ümidi kırıldı. Şehrin bu kısmı silahlı askerlerle kaynıyordu, çünkü köprü kralın sarayına giden yolu taşıyordu üzerinde.
Genç, günlerce köprünün civarında dolaştı durdu, üstündeki yoldan geldi geçti, ama bir türlü ayakların olduğu kısma inemedi. Aradan iki hafta geçti. Bir gün muhafızlardan birisi onu yakaladı ve sorguya çekmeye başladı.
“Seni her gün bu köprünün etrafında görüyorum. Maksadın nedir ey köylü? Yoksa, kralımıza suikast mi yapmak istiyorsun?” diye soran muhafıza, zaten hayal kırıklığına uğramış olan genç rüyasını olduğu gibi anlattı.
O hikâyesini bitirdiğinde muhafız müthiş bir kahkaha patlattı. Öyle kendinden geçercesine gülüyordu ki, genç neye uğradığını şaşırmıştı. Askerin bu davranışına bir anlam veremiyordu. Sonunda, muhafız kahkahalarına hakim olup doğru dürüst nefes alabilmeyi başardı ve gülme hıçkırıklarının arasında şunları söyleyebildi:
“Siz köylüler ne kadar safsınız ki, gördüğünüz rüyalara inanıyorsunuz. Ben de senin gibi rüyalarıma aldırış edecek olsaydım, şimdi tozlu topraklı yollarda, tepesi karla kaplı dağın üstündeki mavi boyalı bir eve gidiyor olurdum. Günlerdir gördüğüm rüyaya bakılırsa, o evin bahçesindeki ağacın altında bir hazine gizliymiş.”
Köylü, askerin bahsettiği evin ve bahçenin kendisininki olduğunu anlamıştı. Evine döndü. Ağacm altını kazdığında o hazineyi buldu. Hazine hep kendi bahçesindeydi, ama onu önce uzaklarda araması gerekmişti.