Akdeniz’ de bir gemi kabaran denizin üzerinde gece yarısı ceviz kabuğu gibi sallanıyor. Güvertenin altında Haçlı seferinde Selçuklu hükümdarının hayatını bağışlayıp serbest bıraktığı. İngiliz şövalyeler ve askerler bulunuyor. Çoğu ülkesine kadar dayanamayacak durumda, bir çokları çıktıkları bu kutsal yolculukta başarının yanlarında olacağını düşünüyorlardı. Şimdi ise Tanrının onları neden? Gözetmediğini sorguluyorlar. İçlerinden sakince bir köşe de oturan genç adam şövalye sir Patrick Arcibaltd, babasının geniş arazileri ve Krala bağımlılığını göstermek için bu sefere katılmıştı. Şimdi yüzünde ve vücudun da ömür boyu taşıyacağı izler var.
Aylar süren gemi yolculuğundan sonra gemi nihayet Londra limanına ulaştı. Patrick bu limandan sefer çıktıkları günü düşündü. Atların ve askerlerin binlerce kişinin katıldığı coşkulu törenler ve alkışlar eşliğinde gururla ilerleyerek gemilere bindikleri o güzel günde. Baş piskopos ve mahiyetindeki papazların onları kutsayarak yolcu ettiği günlerin üzerinden çok zaman geçmese de, onlarca gemiden dönebilen bir tanesiydi. En acı olan ise o görkemli uğurlamayı yapanlardan hiç kimse karşılamaya gelmemişti. Patrick gemiden indi, kılıcın kocaman yuvarlak haç olan kabza kısmına bez çıkınını takıp kabzasını sopa gibi omzuna atarak birkaç askerle birlikte sarayın yolunu tuttular. Nöbet tutulan sarayın kapısından geçip Kralın onları karşılayacağı büyük salonun kapısına geldiklerinde nöbetçiler’ den birisi onlara
-Durun! Burada bekleyin dedi
Uzun bekleyişin ardından müziklerin ve kahkahaların duyulduğu salonun kapısı açıldı. İçeride de dans ve eğlencenin olduğu açıkça görülmekteydi. Kralın baş yaveri Kont Edmond kürk kaftanının eteklerini sürüyerek kapının önüne çıktığında nöbetçiler kapıyı çektiler. Kont Edmont süslü kıyafetleri ve şatafatlı kürklü kaftanı,başında Kralın yardımcısı olduğunu vurgulamak için başına taktığı Kralın tacının küçültülmüş kopyasını takmıştı. Büyük yüzükleri olan parmakları ile oynayarak askerlerin ortasına gelip, onları alkışlayarak, ince ses tonuyla
-Bravo! Bravo size Kahraman askerler size yüce Kralımızın selamlarını getirdim. Takdir edersiniz ki kendisinin yoğun işleri olduğundan. Siz kahraman askerlerimizi karşılama görevi hükümdarımızın hizmetkârı ve yardımcısı olan bana düştü hepiniz şimdi evlerinize dağılıp dinlenebilirsiniz. Hizmetleriniz için hepimize tekrar teşekkürler.
Kalabalık askerler kendi aralarında büyük bir memnuniyetsizlikle konuşarak dağılmak üzereyken, bu uğultu baş yaver Edmunt’ un seslenmesiyle kesildi.
-Sir Patrick Arcibalt siz kalın lütfen!
Kalabalık usulca dağıldı ve sarayı terk ettikten sonra, Şövalye Patrick, baş yavere yanaştı.
-Siz yokken yaşanan olaylar neticesinde sizi bura da alıkoymak zorunda kaldım. Maalesef üzülerek babanız efendi Charles Arcibalt’ı kaybettik. O sevilen ve saygı duyulan bir kişiydi.
-Babam öldü mü?
-Maalesef kara ölüm denilen hastalık, babanızın kaybından sonra vergi borcunu ödeyemeyen küçük kardeşinize, Kralımız tarafından ayrıcalık tanınıp, borcuna karşılık kuzey yolu üzerinde bulunan eski şatoya yerleşen, bu yolu kesip terör estiren bir gurup çapulcuyu def etme görevi verildi.
-Bu olay ne zaman gerçekleşti acaba?
-Üç ay kadar oluyor. Kardeşiniz William yanına iki dostunu da alarak. Gitti ama kendisinden bir daha haber alamadık.
-Yani kardeşim geri dönmedi mi?
-Evet, gittiğinden beri ne geri geldi ne haberci gönderdi. Kralımız bu yüzden çok kızgın eğer verilen görev yerine getirilmezse, baba yadigârı topraklarınıza el konulacak
-Ben kralımız için zaten savaştaydım bunu nasıl yaparsınız?
-Sir Patrick, siz esir düştünüz için kimse nerede olduğunuzu bilmiyordu. Bu kararlar düşünerek verilmiş kararlardır.
-Kardeşime verilmiş görevi ben yerine getireceğim ama arazimize dokunulmama sözü karşılığında
-Sir Patrick, Kralımız size 15 günlük ek süre verdi. Bu süre sonunda siz de dönmezseniz. Araziniz başka bir soylu aileye tahsis edilecektir.
-Anlaştık! Kont Edmond yalnız şu kılıç dışında her şeyi savaşta kaybettim. Bana gerekli teçhizatı sağlarsanız…
-Oo bu konuda endişelenmeyin sizin gibi bir kahraman şövalyenin ihtiyaçlarını karşılamak bizim için onurdur. Sadece neye ihtiyacınız var onu söyleyin.
-Öncelikle bir at, mızrak, yay ve bolca ok ,biraz kumanya bütün bunları taşımak için bir katır.
-Nöbetçi! Sir Patrick’e eşlik edin ne ihtiyacı varsa karşılansın
-Emredersiniz Lord’um, beni takip edin efendim.
Şövalye Patrick, nöbetçi ile birlikte sarayın silahlığına indiler. Kumanyalar ve silahlar orada alındıktan sonra sarayın demircisinin yardım ile ona güzel bir zırh giydirildi. Daha fazla vakit kaybetmek istemeyen Şövalye Patrick akşamüzeri saraydan ayrıldı ve kuzeye doğru yola çıktı.
Orman kıyısında ulaştığında zaten yol yorgunu olan Patrick ormanda kamp kurdu. Sabah erkenden kalkan patrick kestirme ormandaki patikayı takip ederek. Öğlen güneş daha tepeye yükselmeden Kont Edmond’un bahsettiği kuzey yolu üzerindeki eski şatoya ulaştı. Askeri tecrübesi olan Patrick hemen saldırmak yerine ormanın içerisine kamp kurarak eski şatoyu gözlemeye başladı.
Şatonun kapısı sürekli açık bulunuyordu. Şato önünde iri yarı insana hiç benzemeyen iri bir yaratık elinde uzun saplı baltası da olan bir mızrakla sürekli nöbet tutuyordu. Kuzey yolu tam da bu şatonun önünden geçtiğinden yaratık kimsenin geçmesine müsaade etmiyordu. Bu sıra da şatonun yüksek kulelerinden birisinin kapısının önünde başka bir yaratık daha nöbet tutuyordu.Kulenin basamağında güzel mi güzel bir kız belirdi. Kızı gören kule nöbetçisinin yanına iki yaratık daha koşarak geldi. Güzel kızı aralarına alarak şatonun içine kadar götürdüler. Burada bir süre kalan güzel kızı tekrar şatonun uzun kulesine götüren yaratıklar orada bir nöbetçi bırakıp tekrar ayrıldılar.
Şövalye Patrick görür görmez kule de hapsedilen kıza aşık olmuştu. Artık sadece Krala verilen yaratıkları temizleme sözünden başka bir amacı daha vardı. Şato’ daki kızı kurtarıp onunla evlenmek. Gece ormanın uzak bir köşesinde dikkat çekmeden kamp yapan şövalye tüm gece nasıl saldıracağını planladı. Gece yattığında rüyasında güzel prensesi gördü, her halinden varlıklı bir kız olduğu belliydi. Upuzun beline kadar inen sarı saçları, beyaz kürklerden yapılmış kıyafeti içerisinde salınarak yürüyen kocaman gözleri beni kurtar diye adeta bağırıyordu. Şövalye Patrick’de ona sesleniyordu.
-Dayan prensesim, bir az daha dayan seni kurtaracağım.
Sabah erkenden kalkan şövalye zırhını kuşandı. Haçlı seferinde atının üzerine örttüğü kenarları kırmızı desen ve haçlar olan, beyaz bir örtüyü şans getirmesi için atının üzerine örttü. Okunu ve yayını atının eyerine hızlı alabilecek şekilde yerleştirdi. Eğerin diğer tarafına orta büyüklükte bir gürzü her ihtimale karşı yerleştirdi. Artık hazırlıkları tamam olan Patrick atına atlayıp yere sapladığı mızrağı alarak, atını dört nala şatonun önünde nöbet tutan adamın üzerine doğru sürdü. Mızrağı tam saplayacakken yaratık elinde tuttuğu mızrağın arka kısmındaki baltayla, şövalye patriğin elindeki mızrağın ucunu kırdı. Duruma şaşıran Patraick kısa süren bu durumu atlatıp. Biraz uzaklaştıktan sonra sefer sırasında düşman askerlerin at üzerinde ok atmasına şahit olmuştu. Hemen yayına oku yerleştirip yine atını kapıdaki yaratığın üzerine sürdü. İlk ok hedefi bulmasına rağmen yaratığı yere düşürmeyi başaramadı. Arka, arkaya iki ok daha fırlattı, üçüncü ok yaratığın tam gözüne isabet edince oraya yığıldı. Şövalye Patrick şatonun tahta kapısından atıyla hızla geçerek avluya girdiğinde kule kapısındaki ikinci yaratık tuhaf sesler çıkararak diğerlerini de çağırdı. Şövalye patrik yayını gerip kapıdan gelen yaratıkları avlamak üzereyken, kule nöbetçisinin fırlattığı iki ok atını yere devirdi. Hareket halindeki attan düşen şövalyenin yayı alamayacağı kadar uzağa fırladı. Bir bacağı yere yıkılan atının altında kalmıştı. Yaratıklardan başı öküzü andıran eli kılıçlı yaratık hızla gelerek bacağı atın altında sıkışan şövalyeye olanca gücü ile vurdu. Hızla kılıcına davranın şövalye Patrick darbeyi engellemeyi başarırken bir yandan ayağını atın altından kurtarmaya çalışıyordu. Yaratık ise ardı, ardına darbelerle onu öldürmeye çalışıyordu. Ayağını kurtaran şövalye Patrick bir anda çevik bir hareketle yaratığın karşısına dikildi. Hamle yapan yaratık o kadar güçlü vurdu ki halis çelikten yapılmış kılıç bir anda şövalye patriğin elinde cam gibi etrafa saçıldı.Şövalye çarpmanın etkisi ile arkasındaki atın üstünden aşarak yere düşü verdi. Dizlerinin üzerine kalkarak karşı koymak istediğinde ona uzun yıllardır hizmet etmiş kılıcının elinde sadece kabzasını tuttuğunu anladı. Yaratık hızla üzerine gelirken şövalyenin gözüne atının üzerine bağladığı gürz ilişti. Hızla eline aldığı gürzle üzerine gelen yaratığın savurduğu darbeden kaçındıktan sonra, yaratığın önce dizine vurup onu yere devirdi. Sonra bütün gücüyle yaratığın başına vurarak onun kafasını paramparça etti. O zamana kadar çarpışmayı izleyen ince yapılı kertenkeleye benzeyen diğer yaratık harekete geçti. Şövalye yaratığa hamle yaptığında üzerinden sıçrayarak arkasına geçti ve palasını zırhın yan taraftaki aralığından şövalyeye batırdı. Yaralanan şövalye şatonun duvarına doğru çekildi. Yaratığa doğru ikinci hamlesini yaptığında, yaratık pala ile başındaki miğfere vurdu. Miğfer şövalyenin başını korumasına rağmen burnu ve dudaklarındaki kesikten kan akmaya başladı. Şövalyenin gürzü ağır olduğundan gerektiği gibi hamle yapamıyordu. Bu defa saldıran yaratığın hamlesini gürzle önleyen şövalye onu duvara doğru itekledi. Duvara doğru sıkışan yaratık zıplayarak tekrar şövalyenin arkasına geçmeye çalıştığında, tecrübeli şövalye kemerinden çıkardığı keskin hançeri etrafında bir tur atarak savurdu. Şövalyenin bu hareketiyle arkadan hamle yapmaya çalışan yaratığın tam gırtlağı boydan boya hançerle çizilmişti.
Yerde debelenip can veren yaratığı orada bırakan şövalye kuleye koşarak oranın kapısını açtı. Hızla merdivenleri üçer beşer tırmandı. Kulede cam kavanozlar şişeler, bir sürü yaratığın bulunduğu kapaklı kaplar bulunmaktaydı. Köşede bulunan yatağın üzerinde incecik geceliği ile oturan sarışın prenses şövalyeyi görünce ayağa kalktı.
-Ah Lord’um yaralanmışsınız, oturun şuraya dedi.
Ardından şövalyeye yardım ederek üzerindeki zırhı çıkardı. Üzerindeki beyaz gecelikten yırttığı bezle şövalyenin dudaklarındaki kanı temizleyip bir öpücük kondurdu. Sonra Patrick’in kolunu kaldırarak
-Efendim bu yaranız çok derin dikiş atılması gerekiyor.
-Önemli değil, prenses önemli olan sizi kurtarmak dedi. Şövalye Patrik
Raflara giden kız bir süre sonra bir alinde iğne, iplik diğer elinde sarı bir sıvı bulunan bir kavanozla geldi. Elindeki sıvıyı şövalyeye uzatarak
-Bu dikiş atarken acınızı biraz olsun hafifletir. Diyerek şövalyeye uzattı.
Kavanozdaki sıvıya sonuna kadar bitirdikten sonra, Sarışın kız onun yarasını dikip sardı. Şövalye Patrick ayağa kalkarak kulenin pencerelerine doğru gitti. Arkası dönük biçimde
-Seni neden bu kule’de hapis tutuyorlardı?
-Bildiklerimden dolayı
-Bildiklerinden mi? ne biliyorsun?
Sarışın kız şövalyenin elinden tutarak onu merdivenlere doğru götürdü. Yerdeki yaratıktan bir madalyon alıp bunu şövalyeye taktı.
-Benimle gel ve öğren dedi.
Aşağı şatonun bahçesine indiklerinde sarışın kız onu şatonun önünde nöbet tutan yaratığın yanına götürdü. Yaratığın boynundan bir madalyon alıp bunu şövalyenin boynuna taktı.
-Bu artık senin.
Yaratık bir anda insana dönüşmüştü. Şövalye Patrick hayretle izledi. Sonra yerde yatan ikinci yaratıkta olan kolyeyi alıp onu da şövalyenin boynuna taktı.
-Bu madalyonda senin.
Son yaratığın boynundaki kolye çıktığında hayretle gördü ki bu iki aydır kendisinden haber alınamayan kardeşi William’dan başkası değildi. Kız sonuncu madalyonu da takmıştı. Patrick kardeşini kucaklayıp ağlamaya başladı.
-Bu nasıl olur?
-Sana anlatmak istediğimde buydu, büyücülük, bu madalyonların her birisi bir güç için en iyi mızrak kullanmayı sağlar. İkincisi en iyi okçu, en iyi kılıç ustası, en iyi dövüşçü ama sen bu madalyonların hiç birisine sahip olmadığın halde hepsini yendin. Sen bütün bunları hak ettin. Artık bütün bunların hepsini yapabilen bir başkası gelene kadar sende kalacak. Kardeşine üzülüp yerde ona sarılan Patrick şaşkın,şaşkın kıza baktı.
-Nasıl? Peki büyücü nerede? Sen büyücü sensin
Sarışın kız bir kahkaha atıp:
-Benim esir tutulduğum kanısına nereden vardın anlamadım ama asıl esirim olan onlardı. Ben burada çalışırken korumalığımı yapıyorlardı.Bu işi artık sen yapacaksın, zavallı şövalye
Ayağa kalkan şövalye Patrick köşede duran kova da yansımasına baktığında iriyarı bir yaban domuzuna dönüştüğünü görebiliyordu dahası elleri ve kolları sert tüylerle hızla kaplanıyordu. Yerde duran palayı alıp sarışın kızın üzerine gideceği sırada aniden yere yığıldı.
-Bana verdiğin iksir…
-Evet! Şimdi anladın madalyon ve iksir seni benim kölem yapacak, senden daha hızlısı çıkana kadar. Ha! Ha! Ha!