Yazan: Kemal Çerçibaşı Düzenleme: Ahmet Kamacı
Liseye yani başlayan Ali çok çalışkan bir öğrenciydi. En yakın dostu Mithat ile çok iyi anlaşmasının sebebi ikisi de ödevlerini yaparken kütüphaneye kapanıp saatlerce araştırma yapıyor boş zamanlarını yine kitap okuyarak geçiriyorlardı. Fakat okul başlayalı iki hafta olmasına rağmen başka arkadaş edinememiş, kimse onlara selam bile vermemişti. Ali ve Mithat birlikte zaman geçirmekten memnun olsalar da Ali bu duruma çok içerliyordu. Yakın dostu Mithat’ta bu durumdan bahsetmesine rağmen Mithat hayatından memnun olduğundan hiç aldırış etmemişti.
Ali için bu durum artık çözülmesi gereken bir problem olmuştu. Bu durumla ilgili kütüphanede araştırma yapmasına rağmen yeterli bilgi edinememişti. Okulun ve sınıfın popüler çocukları her teneffüste kantinde buluşuyor ve aynı yerlere oturuyordu. Ali bir gün Mithat’a işaret ederek hadi gel benimle başka masaya oturacağız dediğinde Mithat tereddüt ederek onunla gelmeyip giderek her zaman oturdukları yere oturmayı tercih etti.
Ali ise bunda kararlıydı. Eline aldığı bir paket patates cipsi ve öğlen yemeği olan tostuyla köşedeki masaya oturdu. Bu masa Ali ile aynı okulun ve aynı sınıfın en popüler çocuğu olan Basket takımının kaptanı Samet kız arkadaşı serpil onun arkadaşı buket ve aynı takımda top koşturan İlyas ve Münir hep en köşedeki masaya oturmaktaydı. Ali’nin bu beklenmedik atağı ilk olarak gurubun en komiği Münir tarafından karşılandı:
-Ne o Ali Bey yolunuzu mu? Şaşırdınız.
Ali:
-Hayır, nede olsa aynı sınıftayız artık tanışmamızın zamanı gelmiştir diye düşündüm.
-Mööööö !!???
İlyas inek sesi çıkarak onu aşağılamaya çalışmıştı. Ali patates cipsini paketini açarak ortaya koydu.
-Hadi buyurun arkadaşlar hep birlikte yiyek.
İlyas elinin tersiyle paketi ileri iterek:
-İstemiyoruz senin cipsini al ve o ezik arkadaşının yanına git bak yalnız oturuyor diğer inek.
Serpil sert bir biçimde ilyas’a bakış attı. Samet tam alaycı moda geçeceği sırada serpilin böyle yapması üzerine susmayı tercih etti ve ayağa kalktı. Sarışın buket cipsten bir tane alıp:
-Ay canım benim ya düşünmüş kız sizde alın.
Samet:
-Kalkalım buranın tadı kalmadı hem zil çalmak üzere
Herkes masadan kalkıp çıkışa yöneldiğinde masada Ali haricinde Serpil ve buket kalmıştı. Buket etrafında olanlara aldırmadan cipsten yemeye devam ediyor. Serpil ise düşüncelere dalıyordu:
-Bak Alicim hoş ve efendi bir çocuksun. Ama bu kıyafetin ve kocaman gözlüğün sanki dedenden kalmış gibi seni olgun ve eski moda gösteriyor.
-Kıyafetimde ne var anlamadım ki
-Oldukça yumuşatarak söylemeye çalıştım kırılma ama Banal ve köylü işi baklava desenli yün kazak mı kaldı Allahın’ı seversen sen söyle.
-Anam ördü hem sıcacık tutuyor yepis yeni, hem ben zaten köy çocuğuyum.
-Tamam, ama bunu etrafa ilan etme istersen ve tavsiyen şu yanındaki sünepeden kurtul onun yanında görünmesi senin açından hiç iyi değil bak istersen.
Ali, can dostu Mithat’a baktığında Mithat’ın kalabalığa aldırmadan burnuyla oynayıp parmağını ağzına götürdüğünü gördü.
-Anladım galiba, ama köylü olmak suç mu?
Kantinin çıkış kapısına ulaşan Samet etrafına bakındı. Yakınında takım arkadaşları Münir ve İlyas vardı.
-Kızlar nerede lan?
İlyas:
-Şu ezikle oturuyordu en son. Bak orada
-Serpil hala orada mısın? Hadi be kızım ya
Serpil ayağa kalkarak Ali’nin kulağına fısıldadı:
-Konuşmanı ve görünüşünü değiştir. Benden bu kadar cicim gerisi sana kalmış, Buket hadi
-Dur az kaldı bitireyim şunu dayanamıyorum çıtır, çıtır
-Patlamayın geldim Samet, hadi buket
Herkes gidince Ali ayağa kalkıp dostu ve can yoldaşı Mithat’ın yanına geldi. Mithat hala kimseye aldırmadan burnundan çıkardıklarıyla mini toplar yuvarlıyordu. Ali tepesine dikildiğinde Mithar onun orada dikildiğini uzun bir süre geçtikten sonra fark edip yaptıklarına ara verdi elindekileri oturduğu masanın altına yapıştırıp gizlemeye çalışarak.
-Eee, Dost edinebildin mi?
-Mithat sen tanıdığım en iğrenç adamsın daha önce nasıl fark etmedim? Beni herkese rezil ettin senden iğreniyorum. Artık dostum olamazsın dedi. Ali, çalan zili duyunca geldiği gibi arkasını dönerek sınıfına gitti. Ders bitti zili çalınca da arkasından seslenen Mithat’a bakmadan oradan uzaklaştı.
Akşam yemeğine oturan aile Ali deki değişikliği fark etmişti. İlk olarak durumu fark eden annesi:
-Oğlum bir şeye mi canın sıkıldı. Neyin var?
-Yok, bir şey ana
-Söyle, var işte naz etme
-Yok dedim size dedi Ali, hışımla sofradan kalkıp odasına koşturdu. Hanım sen yarın bir sor neyi var bunun. Ertesi sabah kalkan Ali koşturarak evden çıktı. Annesi arkasından bağırdı:
-Gel bir şeyler ye, hem sen kazağını niye giymeden üşürsün hasta olursun.
-O kazağa bir daha giymeyeceğim deseni çok kötü. Ben hazır kazak istiyorum.
Annesi bu duruma içerlemesine rağmen bir şey söyleyemez zaten söylese de Ali artık duymayacağı kadar uzaklardadır. Ali sınıfının kapısına geldiğinde kravatını gevşetti, gömleğini dışarı çıkardı. Saçını biraz dağıtıp gözlüğünü çıkardı yakını çok iyi göremese de gözlüğü cebine koydu.
Sınıfa girdiğinde herkes onu ilk kez görüyormuş gibi şaşkın, şaşkın bakındı. Serpilin yanında geçerken Ali’nin kulağına fısıldayarak:
-Çok sevimli olmuşsun dedi. Onun oturması için sırada yer açan Mithat’ı pas geçip en arkaya tek başına oturdu. Öğlen teneffüsünde ise giderek Sametlerin oturduğu masaya oturduğunda artık herkes onu kabullenmiş görünüyordu. Tabi ki bunda parmağı olan serpil faktörünü de unutmamak lazım.
Ali haftalardır gurubun artık ayrılmaz bir üyesiydi. Ders çalışmak yerine komik şakalar ve şaklabanlık yeterli oluyordu. Başlarda onu kabullenmekte zorlanan İlyas bile durumu kabullenmişti. Mithat ise onları uzaktan izlemekle yetiniyor ve aynı zamanda dostunu kaybettiğine üzülüyordu. Aslında olayların neden buraya geldiğini tam anlamıyla çözemiyordu. En son Ali ile konuşmaya çalıştığında Ali’den hiç beklemediği şekilde aşağılanıp:
-Ezik dostumun bir sorunu var galibe, söyle ezik
-Şey biraz yalnız konuşsak
-Benim arkadaşlarımdan gizlim saklım yok ya söylersin yada basar gidersin demiş. Mithat arkasını dönerek oradan uzaklaşmıştı. Ali artık ders yapmıyor ailesine ders çalışıyorum bahanesi ile okuldan çıktıktan sonra yeni dostlarıyla vakit geçiriyordu. Bir akşam bizim dâhilerin aklına bir fikir geldi. Şişe çevirmece oynamaya karar verdiler. Şişe çevrildiğinde Doğruluk mu? Cesaret mi? diye soru soruluyordu. Birkaç turdan sonra şişenin ucu Ali’yi işaret etmişti. Serpil sordu:
-Alişcim söyle bakalım doğruluk mu? Cesaret mi?
-Peki, Mezarlardan korkar mısın?
Ali karanlık ve mezarlardan çok korkmasına rağmen yeni edindiği arkadaşlarına rezil olmamak ve biraz da olsa kızlara cesaret göstermenin iyi olacağını düşünerek yalan söyledi
-Hayır, ne mezarlık ne karanlık ben hiçbir şeyden korkmam dedi.
İlyas atıldı:
-Tamam, ulan bize bunu ispatla.
Hep birlikte yakınlarında bulunan mezarlığa gelip mezarlıkla yolu ayıran dışarıdaki karanlık bir yerde, İlyas anlatmaya başladı:
-Bak Ali bence sen korkaksın bu duvardan atlayıp yüz metre kadar gideceksin. Kenarda çok eski bir mezar göreceksin. Bu mezar o kadar eski ki diğerlerinden farklı olarak başında bir kütük dikili. Bir evliya yatar diyorlar. İşte sana çarşaftan kestiğim bez parçası, çivi eğer kendine güveniyorsan bunu o kütüğe çakarsın ya da kaderine razı olup ben bir tavuğum diye sınıfta gezinirsin karar senin.
-Ali bunu gurur meselesi yapıp ne kadar çok korksa da duvardan mezarlığa atladı. Karanlıkta bir süre yürürdü karanlıktan ve sessizlikten duyduğu tuhaf seslere aldırmadı. Bir baykuş sesiyle irkildi ve nihayet bahsi geçen mezarı buldu. Yerden aldığı bir taşla elindeki çarşaf parçasını mezarın başında bulunan kütüğe çiviledi. Ali kendi, kendisine:
-Off,bu kadar yeter herhalde artık gideyim.
Ali ayağa kalkmak için uğraştığında bir güç onu aşağı çekti. Ali korkarak birkaç kez daha denedi ama nafile ayağa kalkamıyordu.
-Eyvah ben bu saygısızlığı yapmamalıydım evliya demişlerdi.
Tam bu sırada bir yakınındaki ağacın üst dallarında birisinin kırıldığını duyunca Ali olduğu yere yığıldı. Arkadaşları ise duvarın diğer tarafında Ali’nin gelmesini bekliyordu. Serpil, İlyas’a çıkışarak
-Bu çivi işini başımıza sen açtın nereden aklına geldi? Gece yarısı mezarlığa çivi çakmak
-Ne biliyim ben? Elemanın gidipte gelmeyeceğini.
Kaptan Samet:
-Hadi gençler gidip bir bakalım kim geliyor?
-Ben gelirim.
-Bende
Serpil ve Buket hep bir ağızdan:
-Manyak mısınız siz? İki kızı tek başına burada bırakıp nereye gidiyorsunuz?
-Sizde gelin dedi Samet. Buket:
-Hayatta olmaz biz buradayız.
Samet:
-İlyas başımıza bu işi sen açtın sen benle gel. Münir sen burada kızlarla kal.
Samet ve İlyas duvara tırmandıktan sonra karanlıkta gözden kayboldular. Minür bir süre duvarın üstünden onları seyretti ama zifiri karanlıkta görmek imkânsızdı. Aradan geçen on dakikadan sonra Samet ve İlyas soluk soluğa geri geldiler. Minür merakla
-Hani Ali nerede?
İlyas soluklanıp:
-Adam bezi oraya çakıp oradan üç harflilere karışmış sanırım.
Buket:
-Ay ben üç harflilerden çok korkarım.
Serpil
-Şaka yapıyorsunuz değil mi?
Samet:
-Kimse saçmalamasın. O bebe bize ders vermek için başka bir yerden çıkıp evine gitti. Bize bir ders vermeye çalışıyor. Evini bilen varsa gidip soralım. Oturduğu yeri bilen var mı?
Hiç kimseden ses çıkmaz. Kaptan Samet sinirli bir şekilde:
-Hadi herkes evine, yarın ona gününü göstereceğim.
Böylece herkes sessiz sedasız evine dağılır. Serpilin aklı Ali’de kalmıştır bütün gece ona ne olduğunu düşünerek uyur rüyasında Ali yattığı mezardan “Serpil bana yardım et, beni buradan kurtar” diye bağırmakta ve yardım istemektedir. Gece yarısına doğru serpil evinin kapısının çalması sonucu bu korkunç rüyadan uyanır. Gelen polisler, Sepil’i ve ailesini gece yarısı karakola götürerek ifadesini alırlar çünkü Ali eve dönmemiştir. Ali’nin ailesi ilk olarak yakın arkadaşı Mithat’a danışmışlar ancak bir süredir Ali’nin yeni dostlar edindiğini söylemeleri üzerine polise haber vermişlerdir.
Serpil ifadesini verip karakoldan çıkacağı sırada diğer arkadaşlarının da ifade için getirildiğini gördü. Onlara rüyasını anlattığında polisler hemen onları da araca bindirerek eski mezarlığa getirdiler. Eski mezar açıldığında şaşkınlık verici şekilde Ali’nin cesedine ulaşıldı. Yapılan otopsi sonucunda alinin diri, diri mezara gömüldüğü ortaya çıkmıştı. Anlatılanlar ışığında ilk olarak şüphelenilen İlyas ve Samet nezarete atıldı.
Yaklaşık 2 gün nezarette kalan İlyas ve Samet, 2 günün sonunda bir kişinin suçunu itiraf etmesi sonucunda çıkarıldılar. Olay aynen şöyle olmuştu:
İki tane mezarlık soyguncusu yeni gömülen mezarları açarak onlarla birlikte oraya konulan Altın diş ve değerli eşyaları çalıyorlardı. Olay günü yine kazı yaparlarken ses duyan iki hırsız saklanıp ne olduğunu görmeye çalışıyordu. Bir delikanlının gelerek mezara bir şeyler çaktığını gördüler ve o gidene kadar beklemeye başladılar. Fakat delikanlı kendi ceketini de yanlışlıktan oraya çaktığından korkuya kapılmıştı. Bu arada hırsızlardan bir tanesi daha iyi görebilmek için ağaca tırmanmaya karar verdi üstteki zayıf dallara ulaştığında dalın kırılması sonucu büyük bir gürültüyle yere düşmüş.
-İşte Ali bu gürültüden o kadar korkuyor ki olduğu yere bayılıyor. Durumu gören hırsızlar Ali’nin öldüğünü sanarak foyaları meydana çıkmasın diye Ali’yi düştüğü mezarın içerisine gömüyorlar. Ali havasızlıktan oracıkta ölüyor. Bütün hikâye bu kadardı. Olayın çözülmesinin ardından Samet ve İlyas salıverildi ama bu guruptan kimse bir daha bir araya gelip bu konuyu konuşmadı. Ali’yi kısacak hayatı boyunca herkes unuttu ama Mahallemizde yaşayan yaşlı Mithat amca asla unutmadı. Her bayram günü giderek onun mezarının başında dualar okuyup çiçekler koydu. Mithat amca her zaman:
“O benim en iyi arkadaşımdı. Kan kardeşimdi. ” diye anlatırdı.