Mesnevi’den Yaşlı Şeyh Ve Helvacı Çocuk,Cömertliğiyle tanınmış bir şeyh vardı bir zamanlar. Bu yüzden bir türlü borçtan kurtulmazdı.
Şeyh yıllarca bulduğunu dağıttı, bundan dolayı da borcu artıkça arttı. Sonunda borcunun tamamı döıtyüz dinara yükseldi. O zamanlar dört yüz dinar çok yüksek bir meblağ idi.
Bir gün şeyh hastalandı. Hastalığı ağırdı. Öleceğini anlayan alacaklıları şeyhin başına toplandılar. Şeyhe kötü kötü bakıyor, onun hakkında kötü şeyler düşünüyorlardı.
O sırada helva satan bir çocuk sokaktan geçiyordu. Şeyh hizmetçisine:
“Git şu çocuktan helvanın tamamını al da bu alacaklılar yesin, hiç olmazsa bir süreliğine gönülleri hoş olsun/’ dedi.
Hizmetçi dışarı çıkıp helvacı çocuğu çağırdı. Helvanın tamamım yarım dinara satın alıp şeyhin borçlularına ikram etti. Borçlular helvayı yiyip bitirdiler. Helvacı çocuk boş tepsiyi ve ücretini istedi, ölmek üzere olan şeyh:
“Ben zavallı ve ölmek üzere olan biriyim, ben de para ne gezer?..” dedi.
Bunu duyan helvacı çocuk ağlayıp inlemeye başladı. Alacaklıların buna iyice canlan sıkıldı ve ileri geri söylenmeye başladılar. Çocuk taa ikindi vaktine kadar ağlayıp durdu.
Şeyh bu arada gözlerini yummuş çocuğa hiç bakmıyordu.
İkindi vaktinde bir hizmetçi elinde bir tabakla içeriye girip, tabağı şeyhin önüne koydu. Şeyh, hizmetçisine tabağı alacaklılanna vermesini söyledi. Hizmetçi de söyleneni yaptı, tabağı alacaklıların önüne koydu. Tabağın örtüsünü açtıklarında herkes hayretler içinde kaldı. Zira tabakta şeyhin borcu olan, döıtyüz dinar vardı. Tabağın kenarında da beze sarılı yarım dinar vardı. O yarım dinar da helvacı çocuğundu.
Bu duruma şaşıran alacaklılar, utandılar. Şeyh hakkındaki kötü sözlerine ve yanlış zanlarından dolayı pişman olup şeyhin ellerine sarıldılar.
“Ey ulu kişi bu işin sırrı, hikmeti nedir anlat bize,” dediler.
Bunun üzerine şeyh:
“Ey insanlar bunun sırrı şudur. Ben bunu Allah’tan diledim. Cenabı Hakk bana doğru yolu gösterdi. O paranın gelmesi çocuğun ağlamasına bağlı idi. Helvacı çocuk ağlamasaydı rahmet denizi coşmazdı,” dedi.