Toprak yemeye alışmış bir adam bir aktar dükkanına girip şeker almak istedi. O hilebaz aktarın terazisinde dirhem ve taş yerine toprak vardı. Dükkan sahibi, müşterinin toprak yemeye alışkın olduğunu anladı,
“Benim terazimin kiloları ve gramları topraktandır, biraz bekle de getireyim” dedi.
Adamın işi aceleydi.
“Benim önemli bir işim var, acele şeker almam lâzım. Gramların neden olursa olsun, benim için mühim değil” dedi.
Aktar terazinin gözüne topraktan kiloyu koydu ve şeker kırmaya gitti.
Müşteri baktı. Terazinin kefesindeki toprak ağırlık ölçüsü, dayanılmaz güzellikteydi. Sonunda dayanamadı, gizlice ondan bir parça koparıp yedi. Toprak müthiş güzeldi. Aktarcıya fark ettirmeden bir parça daha kopardı. Bu işi mümkün olduğunca gizli yapmaya çalışıyordu. Aktara ise işi ağırdan alıyor, yan gözle müşterisinin hareketlerini gözlüyor, o terazideki toprak ölçüden koparıp yedikçe seviniyor, biraz daha yemesi için işini bile bile uzatıyor, içinden de şöyle diyordu:
“Ye ahmak ye, sen yedikçe alacağın şeker azalıyor. Sen zarar ederken, ben kâr ediyorum.”