mesnevi’den kısa hikayeler, İhtiyarlıktan(yaşlılıktan) Yaşlı bir adam hastalanmıştı. Konu komşu toplamp, bir doktor çağırdılar. Doktor, nabzına baktı, ateşini aldı, sıkı bir muayeneden sonra hastaya:
“Ben bir şey göremiyorum, neyiniz var?” diye sordu.
Yaşlı adamın biri doktora gidip başladı şikâyetlerini saymaya:
“Dimağım yorgun, aklım yerinde değil” dedi.
Doktor: “Akıl zayıflığı ihtiyarlıktan” dedi.
Adam: “Gözlerim de kararıyor” dedi.
Doktor: “İhtiyarlıktan” dedi.
İhtiyar: “”Sırtım dehşetli ağrıyor” dedi.
Doktor: “Zavallı dostum ihtiyarlıktan,” dedi.
İhtiyar adam: “Ne yersem yiyeyim bana dokunuyor, hazmedemiyorum,” dedi.
Doktor: “Mide zayıflığı da ihtiyarlıktan” dedi.
İhtiyar: “Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım var,” dedi.
Doktor: “Nefes darlığı da ihtiyarlığın eseridir. İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü dert başlar,” dedi.
İhtiyar kızarak bağırdı:
“Bre adam Allah “Her derdin bir dermanı var” dediği halde neden papağan gibi aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun, sende ne akıl var ne de bilgi nereden gelip sana çattım!” dedi
Doktor gülerek cevap verdi:
“Ey yaşı altmış, işi bitmiş dostum bu kızgınlık, bu hiddet de ihtiyarlıktan,” dedi. (Mesnevî, c. II, beyit: 3088-3097)
AÇIKLAMA
Hikâyenin devamında Hz. Mevlânâ şöyle der:
“Yaşlanınca insan vücudunun bütün parçaları zayıflar, yıpranır, sabır da azalır. Yaşlı kimse iki çift söze bile tahammül edemez, bağırıp çağırır. Bazen bir yudum suyu bile sindiremez, kusuverir.”
“Ancak Hak sarhoşu olan ihtiyar müstesnâ. O tertemiz bir yaşayışa sâhiptir. Zahiren ihtiyardır ama hakîkatte çocuktur. Nebi ve veliler böyledir; görünüşte zayıf nahif de olsalar ruhen ve manen güçlüdürler.”
Hikâyede 60 yaş, ileri ve ihtiyarlık dönemi olarak zikredilir. On üçüncü yüzyılda bu doğru olabilir. Bilhassa son zamanlarda tıbbın ilerlemesi ve daha iyi beslenme imkânı sebebiyle, ortalama insan ömrü uzadı. Günümüz îtibariyle ihtiyarlık yaşı daha yükseldi. Bugün “yaşı yetmiş işi bitmiş” ifâdesi daha yaygındır.
Bu hikâye vesîlesiyle, önce yaşlanma, ihtiyarlama ve güzel ihtiyarlama üzerinde duracağız. İkinci olarak da, bedeni yıprandığı halde, mânevî sağlamlık dolayısıyla bundan olumsuz yönde etkilenmeme konusuna temas edeceğiz.
İnsan bedeni maddî yapıya sâhip bir canlıdır. Bir süre sonra yaşlanması ve fonksiyonlarının yavaşlaması gâyet tabiîdir. En sağlam bildiğimiz demir ve çelik bile zamanla özelliğini kaybeder. Makine üretimi alanında “metal yorgunluğu” diye bir tabir vardır. İnsan organlarının da bir süre sonra yorulması, hattâ iş göremez hale gelmesi söz konusudur. İşitme, görme duyularımız genellikle zayıflar. Hareket kabiliyetimiz azalır.
Bütün mesele bunu nasıl karşılayacağımızdır. Öfkeyle ve isyan ederek karşılarsak daha çok zarar görürüz. Tabii kabul eder ve yeni şartlara uygun tavırlar belirlersek daha mutlu oluruz.
Unutmamalı ki her yaşın zevk alabilecek yönleri vardır. İhtiyarlamış bir kimsenin bâzı yetenekleri zayıflarsa da güçlenen yönleri de olur. Bilgisi tecrübesi, doğru karar verme yeteneği kuvvetlenir. Eşi dostu, evlâtları, torunları ve sevenleriyle birlikte daha mutlu günler geçiren nice yaşlı kimse vardır.
Evet yaşlanmak tabiîdir. Ama bunun da sağlıklı şartlar içinde sürmesi mümkündür. Bedenimiz bize emânettir, onu iyi korumak da dini görevimizdir. Bugün tıp ilerlemiş durumdadır. İlk rahatsızlık belirtisinde, gecikmeden uzman hekime başvurarak onu daha kolay atlatmamız mümkündür. Hekimin tavsiyelerine dikkatle uyup, zamanında gerekli kontrolleri yaptırıp, sağlıklı yaşlanmak bir dereceye kadar elimizdedir.
Peygamberimiz şöyle buyurmuş: “Allah verdiği bir derdin şifasını da verir” (Buhari, tıb,1)
Dilimizde boş söz “Derdini veren Allah dermanını da verir” şeklinde yaygındır.
Hocam hikayenin tamamını paylaşabilirseniz çok mutlu oluruz… Teşekkürler
Düzeltilmiştir. Teşekkür ederiz