Kayıp Yol
Bölüm 1 : Kayıp Köy
Toprak yolda tozu dumana katarak ilerleyen araba durdu. Genç ve gözlüklü bir adam penceresini açarak etrafa bakındı. Eline haritayı onun üzerine elle çizildiği ger halinden belli olan kroki benzeri beyaz kâğıdı koyarak “Ulan Murat çizdiğin kroki’yi s*keyim ne biçim tarif bahsettiğin kestirme burada olmalıydı. Birde doktorum diye geçinir, pabucumun doktoru.” Bir süre araç içerisinde düşündükten sonra araçtan dışarı çıkıp etrafa bakındı, sonra tekrar aracına dönerek yan koltuk üzerinde istifini bozmadan oturan Rottweiler cinsi köpeğe “Hey! Lord adamım ne yapacağız şimdi? Yakıtta bitmek üzere kaldık mı dağ başında şimdi? ”
Aracı çalıştırıp 100 metre ilerlemişti ki bir tabela üzerinde “Cennet dağı köyüne hoş geldiniz” yazılı küçük bir tabela görünce heyecanla yanındaki köpeğe dönerek “Yaşşa be! Lord oğlum yırttık köy varsa yakınlarda benzinlikte vardır. Ben sulu yemek yerim, sana en büyüğünden kemik hem’de üzerinde kocaman et sallananından ısmarlayacağım ”
Bozuk yoldan biraz daha iyi düzeltilmiş stabilize yola sapan araç kısa bir süre sonra kendisini dış Dünyadan neredeyse soyutlamış ilkel biçimde yapılmış derme çatma evlerin olduğu köy’ de buldu. Köyün girişinde bulunan kahvede tavla oynayan iki yaşlı adamın oturduğunu görüp aracını o yana doğru sürdü amacı kahvenin önündeki masalarda oturan yaşlılara benzinliğin yerini sormaktı. Ama aracın önüne elinde kürekle atlayan kasketli bir adam “Düüvvvv! Hüop ! nereye gidiyon bakemsen?” Ani fren yapan adam “Deli misin lan sen?”
“He bana deli Fikret derler de nerden biliyon? ” araçtan inen adam “Yav hemşerim ezilecektin, ne yapıyorsun sen?” Deli Fikret gülümseyerek “höhee! Sen onu bunu bırak da İstanbullu söyle bakem ne geziyon bizim köyde adın ne sanın ne niye geldin?” Diğer adam kafa salladıktan sonra “Bak canım kardeşim benim adım Mahir… Mahir Uslu, tatilden evime dönmeye çalışıyorum, yakıtım bitti burada benzinlik var diye girdim köye merak etme kalıcı değilim” Yaşlı adam kasketini havaya kaldırıp tekrar başına koydu. İşaret parmağıyla ilerde paslı sac çatısıyla harap durumdaki evi gösterip:
-Bak genç şu evi görüyon demi?
-He gördüm
-Aha işte onun arkasında uzun kavakları da görüyon mu?
-He amca
-Hah işte o sana girsin he heh
-Tövbe, tövbe katil mi? edeceksin beni be adam
-Şaka yav şaka hah işte o kavakların olduğu yolu takip et çıkmaz bir sokak göreceksin kıyısında koca benzinlik levhası var. Hah işte orası aradığın yer.
-Hadi kal sağlıcakla
Yolu tozutarak ilerleyen mahir kavakların olduğu sokağa sapıp ilerledi. Çıkmaz sokağın tam karşısında küçük bir tahta levha üzerinde elle yazılmış siyah boya ile “mazot bulunur “ hemen altında tebeşirle yağ değişimi yapılır diye yazıyordu. Mahir kendi kendisine “İşte koca levha dedikleri bu olmalı , ulan levhanın kendisine hayrı yok çürümüş” başını iki yana sallayan mahir çaresiz tek benzin pompasına doğru aracı sürdü. Mavi renk tulumuyla ıslık çalarak cam silen dişleri tavşan gibi önde, kalın camlı gözlüğüyle karikatüre benzer genç adam aracı görmesine rağmen kılını bile kıpırdatmadan işine devam etti. Mahir yine kendi kendisine “Of Allah’ım ne günah işledim? Hiç mi akıllısı beni bulmaz” kornayı çalarak bağırdı.
-Hemşerim benzin bulunur mu?
İşine devam eden genç adam:
-He var dedi ve işine devam etti
Ellerini ve başını direksiyona birkaç kez vuran mahir
-Allahım! Sana geliyorum. Hemşerim doldursana depoyu
-Alcan mı benzini?
-Yok, yiyeceğim, arabayla niye oturuyorum burada?
-Tamam geldim.
Mahir depo kapağını açtı. Elini cebine atıp kredi kartı çıkardı ve pompacıya uzattı.Pompacı kredi kartını evirip çevirdi.
-Bu ne abey?
-Kredi kartı görmüyor musun? Amerikan Expres
-Tamam’da ne için?
-Benzinin parasını al diye
-Ha! bu bizde geçmez herkes parayla öder.
-Anladık, anladık ver onu şuradan al bakalım son paramdı bu benim. Lavabo ne tarafta?
-Lavabo??
-Yani tuvalet hemşerim şu arka tarafta
Tuvalete giren mahir sinek ve pislikten acayip şekilde rahatsız olmuştur.
-Vazgeçtim anasını satayım
-Hayırdır abim.
-Yok, bir şey sen bana restoran yani lokanta nerede? Onu göster yeter
-O dediğinden burada yok. Fırın var, pastada satıyor olur mu?
-Pastane mi? olur, olur
-Aha şuradan gitcen şoo çeşmenin kıyısından sağa
-Tamam, sağ ol! Şansına küs Lord, lord neredesin oğlum? Köpeğimi gördün mü?
-Bilmem ki
Köpek araçtan aşağı inmiş yolun karşısında bulunan evin bahçe kapısından içeriyi dikkatle seyrediyor. İçeride 6 / 7 yaşlarında küçük bir kız elinde yavru kedi ile oynuyor. Lord aniden ileri atılıp kızın elindeki kediye doğru hamle yapınca kedi kızın elinden kurtulup yakındaki ağacın üzerine tırmanır. Ağacın altında havlayan köpeğin sesini duyan mahir koşarak bahçe kapısına geldiğinde küçük kız kolunda parlayan ve ışık saçan bir bilekliği köpeğe yöneltip.
-Kötü köpek! Dedi küçük kızın elinden çıkan ışık bir anda köpeği yok etti. Gördüğü duruma şaşıran mahir bir an donup kaldı. Onu fark eden küçük kız ağaçtan aşağı inen kediyi de alarak hızla evin kapısından içeri girdi ve kapıyı kapattı. Evin kapısına koşan mahir kapıyı yumruklayarak
-Seni küçük cadı çabuk köpeğimi geri ver diye kapıyı yumruklamaya başladı.
Kapıyı pala bıyıklı iri kıyım bir adam açtı. Mahir adamı görünce birkaç adım geriledi, tüm cesaretini toplayıp bağırmaya başladı.
-O KÜÇÜK CADIYA SÖYLE KÖPEĞİMİ HEMEN GERİ GETİRSİN.
Adam sandığının aksine ince ve tiz bir sesle ve kibarca bir ses tonuyla
-Beyim bir sorun mu var?
-Evet, kızınız benim köpeğimi kolundan çıkardığı ışınla buharlaştırdı. O benim köpeğimdi kimseye saldırmaz ama kedileri de sevmezdi.
-Hayır, böyle bir şey mümkün değil yanlış görmüşsünüz. Bence başınıza güneş geçmiş
Mahir bir süre düşündü, o sıra da adamın bileğinde de aynı beyaz krem renkli cama benzer bileziği fark etti.
-İşte kızınız bunun gibi bir şeyden çıkardığı ışıkla onu yok etti
-Şeyy… ??
Mahir sırtında bir ılıklık hissetti ne olduğunu anlamadan havalandı ve kendisini yerde buldu, kendinden geçmişti.
Bölüm 2: Tanışma
Başında hayal meyal birkaç kişinin konuştuğunu duydu.
-Seni aptal buna nasıl müsaade edersin şimdi bu durumu yukarıdakilere nasıl anlatacağım?
-Çocuk işte elimden bir şey gelmez.
Mahir uyandığında perdeleri kapalı loş bir oda da köpeği Lord’un gayet uysal bir şekilde yanında yattığını gördü eliyle onun başını okşadıktan sonra yavaşça yattığı yataktan doğrulup üstünü yokladı atlet, kilot yattığını fark etti. Yakınındaki koltuğun üzerine temizlenmiş bir şekilde düzgünce duran elbiselerini fark edip kalkıp yavaşça giyindi. Kapıya geldi ama kapı kilitliydi.
-Hayır, bu kâbus filan olmalı. HEY KİMSE YOK MU?
Kapıyı yumruklamaktan yorulan mahir kenara çaresizce çöküp köpeğine sarılıp beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra kapı tıkırdayarak açıldı. Dünyalar güzeli bir genç kız gülümseyerek
-Umarım rahat uyumuşsunuzdur.
Şaşkın bir şekilde yerde oturan mahir ağzı açık ayağa doğruldu.
-Şey… Evet, aslında ne zaman geldim bilmiyorum ama kemiklerim dinlenmiş uzun bir yol yaptım çünkü şey asıl soruya gelirsem sahi ben nasıl geldim buraya?
-Sizi getirdiler bayılmışsınız
-Hayır, hayır ben hatırlıyorum bayıltıldım.
-Küçük bir tartışma sonrası düşüp başınızı vurmuşsunuz. Babam köy odasında kalmanızın uygun olacağına karar verdi.
-Peki, merak ettim üzerime neden? Kapıyı kilitlediniz.
-Bunları köy muhtarı ve ihtiyar heyetine sorarsınız.
-Dur, dur anlamadım neye, neye?
-Birazdan cevapları bulabilirsiniz şimdi beni takip edin.
Mahir kızı takip ederek fırın yazan tabelanın önünde durdular. İçeri girdiklerinde ekmek fırının içinden geçerek pastaneye benzer sandalye masaların olduğu dükkâna girdiler. Güzel kız mahire sordu.
-Ne içersiniz mahir bey?
-İlk olarak sizin adınız ne? İkincisi çay tazeyse çay ince belli ve tavşankanı tek şekerli ve teşekkür ederim.
-Adım Leyla çayınızı getiriyorum.
Elini cebine atan mahir ceplerinin boş olduğunuz fark etti panik halinde ayağa kalkarak
-Cüzdan, cüzdanım yok
-Endişelenmeyin mahir bey elbiselerinizi temizlerken çıkarıp muhtara emanet ettim
-Yani babanıza peki neden?
-Kim olduğunuzu bilmiyorduk ve bayılmıştınız yetkililere haber vermek için
-Yetkili mi? kime
-Aranıyor musunuz? Suçlu musunuz? Bilmiyoruz araştırmak isteriz.
-Siz kimsiniz ki beni araştırıyorsunuz? Ha
İçeri şık bir şekilde giyinmiş takım elbiseli bir adam girmişti ve vitrin camına vuran ışık arkasında olduğundan yüzü pek seçilemiyordu. Arkasından aynı şık giyimli ve sinekkaydı traşı ile dikkat çeken üç adam daha girdi.
-Endişelenmeyin mahir bey alın cüzdanınız çayınızı içince sizi köy odasında bekliyor olacağız.
Mahir açıp cüzdanı yokladı. Hiçbir eksiklik görünmüyordu. Cebine koydu. O sırada Leyla çay doldurmak için tezgâhın arkasına geçtiğinde köşede günlük gazeteler yazan standı gören mahir ayağa kalkarak o tarafa gitti. Hürriyet gazetesini alarak masaya oturdu gazeteyi gören mahir şok geçiriyordu. Leyla çayı getirerek masaya koydu
-Leyla Hanım bu günkü gazete yok mu?
-Elinizde tutuyorsunuz ya
-Şaka olmalı 23 Mart 1963 yazılı gazeteyi göstererek şuna bak “BAYAR SERBEST YAZIYOR eski cumhur reisi otomobili ile Kayseri’den Ankara’ya gidecek” yazıyor, tarihe bak
-Ne olmuş ki? Hiç tuhaf gelmedi Kayseri’den Ankara’ya gidecekmiş
-Leyla Hanım hangi yıldayız biliyor musunuz?
-Bilmem babam hangi yıl derse o yıldayız saat ve takvimle burada pek işimiz olmaz.
-Radyo televizyonda mı? Seyretmezsiniz?
-Hayır, köyde sadece bir radyo var o da ihtiyar heyetinin bulunduğu odada durur.
-Tamam, bu kadar yeter hadi gidiyoruz. Şu cevapları almalıyım artık
Mahir hızlı adımlarla Leyla ile birlikte köy odasına gittiler. Kapıyı sert ve sinirli şekilde açan mahir odada kimsenin olmadığını gördü. Daha da sinirlenip bağırdı.
-MUHTAR, ULAN! MUHTAR ÇIK ULAN ORTAYA
-ONA ÖYLE SAYGISIZLIK YAPAMAZSIN
Yankılanan bir ses duyuldu “ÖNEMİ YOK ONU BANA GETİR LAİKA”
-Peki, yüce Ouloğus. Beni takip edin
Sedirleri, halı ve kilimleriyle bilindik köy odasının arka tarafında bulunan süsleme ve tüfeğin aslı olduğu duvara ilerleyen Leyla duvarın içerisinde kayboldu.
Duvarın önünde şaşkın, şaşkın bunu seyreden mahir eliyle duvarı itti elinin içeri boşluğa gittiğini fark etti o sıra duvardan sadece elini ve başını çıkaran Leyla Mahirin elini tutarak içeri çekti.
–Hadi korkma
Mahir içeri girdiğinde daha önce hayatında hiç görmediği şekilde düzenlenmiş parlak yanıp sönen ışıkların bulunduğu metalik bir yansımanın aydınlattığı bir oda içerisinde buldu kendisini. Dairesel yine metalik daha çok alüminyum dan yapılmış gibi duran bir masaya oturan şık adam ve arkasında ellerini kavuşturmuş ayakta koruma gibi duran iki adam dikkat çekiyordu.
-Sanırım siz muhtar değilsiniz, bunlarda ihtiyar heyeti değil
-Çok akıllısınız, şıp diye anladınız.
-O halde kimsiniz siz?
-Çevrede beni Muhtar Osman ağa diye tanırlar ama gerçek adım “Ouloğus, Albay Ouloğus ” en rütbeli subay benim
-Subay mı? Casus musunuz? Moskof ya da Sovyet casusu?
-Hayır, Hayır biz bu Dünyanın azıcık dışındanız. Sizin deyiminizle 40 Milyar ışık yılı bizim ölçümümüzle 10 Vilon uzaklıkta bir gezegenden geldik.
-Ha, ha, ha uzaylısınız yani? Yok canım
-Etrafınıza bir bakın Mahir Bey ne görüyorsunuz?
-Metal bir oda, metal masa ve siz
-Bu ışıklar mahir bey enerjinin 100 de 100 nü aydınlatma için kullanır. Ampul gibi ısınmaz daha icat edilmedi. Bu metal Titanyum ısıya dayanıklı hafif ve çelikten daha sağlam henüz varlığını bile bilmiyorsunuz.
Bir çekmeceden rulo şeklinde kıvrılmış parlak bir çubuk çıkardı.
-Ayrıca bu elimde tutuğum elektronik kitap içerisinde daha önce dünyanızın görmediği enerji, ısı, metaller ve birçok hastalığın tedavisi bulunuyor.
-Bakabilir miyim?
-Buyurun bakın
Mahir padişah fermanına benzeyen ışık gibi parlayan bu kâğıdı eline aldı. Elini üzerinde oynattıkça kâğıttaki görüntüler değişiyor mühendislik çizimler hareketli resimler çeşitli cihazları gösteriyordu. Uçaklar, silahlar, askeri özel kıyafetler resimlerden anlaşılsa da yazı daha önce görülmemiş şekillerdeydi.
-Neden bu viranede duruyorsunuz bunlarla milyonlar kazanabilirsiniz?
Albay gülerek:
-İnsanlar, senden önce gelenlerde aynısını söylediler sanırım hepiniz aynı şeyi düşünüyorsunuz. Bu silahlar bizi buraya mahkûm etti kendi gezegenimizi yok ettik. Faydalı olduğu kadar ölümcül buluşlar bunlar.
-Peki, amacınız nedir? Ne yapıyorsunuz burada?
-Roswell olayını duydun mu? 1947 yılında olan olay
-Evet, sanırım Amerikalılar bir meteoroloji balonu düştüğünü söylemişlerdi.
-Bizimle gelen ikinci keşif gemisi atmosfere girince alev alarak çöle düştü kurtulan olmadı.
-Bu kırk yıl önce olmuş bir olay
-Tam 36 Yıl sizin hesabınızla
-Takvimi biliyorsunuz yani?
-Evet, ama kendi birimlerimizi kullanmayı uygun gördük, yılın 1983 olduğunu biliyoruz.
-Fırındaki gazetelerin neden eski olduğunu şimdi anladım.
Diğer adamlardan biri atılır diğerine:
-Seni aptal gazeteleri arada bir değiştirmek gerektiğini söylemiştim sana
-Okuyan mı var sanki?
Albay sertçe:
-Beyler sessiz, Mahir bey size teklifim uzun ve ölümsüz bir hayat bize katılın.
-Bir saniye ölümsüzlük mü?
-Sizin türünüz için uzun sayılır. Bize katılırsanız 300 – 350 Yıl yaşama şansınız olur. Biz 600 yıl hayatta kalabiliyoruz. Kızım laika 110 yaşında ben henüz 325
Mahir bu teklif karşısında şaşkın bir vaziyette düşüncelere dalar. Albay eliyle kızına işaret eder.
-Sen kızım misafirimizi kalacağı yere götür düşünsün akşam tekrar konuşuruz.
Bölüm 3: Kaçış
Laika başı ile babasını selamladıktan sonra mahir beyle birlikte oradan ayrılıp kapının önüne çıktılar. Sağı solu kontrol eden mahir aniden koşmaya başladı. Leyla arkasından seslendi ama mahir buna aldırmadı.
-Mahir bey durun nereye gidiyorsunuz?
Koşarak aracına gelen mahir hızla çalıştırdı. Gaza hızla bastı arkasından gelen leylanın yanından geçerken ona el sallamayı ihmal etmedi. Hızla evleri geçerek köyü gösteren tabelayı geçti yaklaşık 50 metre ileride asfalt yolu görebiliyordu. Mahir kendi kendisine
“Bir daha asla asfaltlı yoldan ayrılmayacağım, kestirme yol ha! ” aniden gaza yüklendi. Tam asfaltlı yola birkaç metre kalmıştı ki araç sertçe bir şeye vurmuş gibi aniden durdu. Mahir emniyet kemeri bağlı olmadığından başını aracın camına çarptı ve oraya bayıldı.
Mahir kendisine geldiğinde aracının arka tarafında iki köylünün ortasında oturuyordu. Aracını ise bilmediği biri kullanmaktaydı. Mahirin aracı iki katlı virane köy evinin bahçe duvarının altında durdu iki adam kolundan tutarak onu yere yatırıp bıraktılar Leyla resmi bir biçimde :
-Kalacağınız yer burası size iyi uykular bay mahir
Başının arkasını tutarak kalkan mahir hiçbir şey olmamış gibi
-Teşekkür ederim ancak bana sadece mahir demeniz yeterli biz bu tür hitapları çok tercih etmiyoruz.
-Peki, o zaman aklımda tutacağım.
Leyla sonra arkasını bir asker gibi düzenli bir biçimde dönüp hiç geri bakmadan uzaklaşıp gitti. Mahir cebinden bir dal sigara çıkarıp yaktı dertli bir biçimde içene çekip bir süre düşündü. Kendi kendisine
“Hiç buraya gelmemeliydim, aracıma ulaşıp kaçmalıyım, evet çok güzel ama adamlar sana 600 yıl ömür teklif ettiler. Kulağa oldukça şahane gelmesine rağmen tutsak gibi yaşamak bana ters, hem tekrar kaçarken yakalanırsam ne yapacaklarını söylemediler. Sonrasın’da yaşlanınca pişman olmakta var keşke dememek için en iyisi ellerinden o formülleri tuttukları kutuyu komple alıp yanımda götürmeliyim.
Hem içinde insanlığı kurtaracak şeylerde var, peki diğer bilgiler insanlığın sonunu getirirse biriside benden çalarsa” uzun süren bir beyin fırtınasından sonra planı hazırdı mahirin, gece yarısını bekleyecek yavaş ve sessizce bilgilerin saklı olduğu kutuyu çalacak ve aracı ile oradan uzaklaşacaktı.
Saat gece yarısını geçiyordu mahir uzandığı yataktan usulca doğruldu. Üstüne örttüğü ceketini yavaşça koluna geçirip etrafı kontrol etti. Sonra pencereden dışarıya baktı sokakta bir kedi dışında hiçbir canlı görünmüyordu. Merdivenleri inerek evin kapısını yavaşça açtığında hafif bir gıcırdama sesi duyuldu. Mahir olabildiğince sessiz etrafı kolaçan ederek bahçede bulunan dut ağacına ulaştı. Tekrar bir süre bekleyip kimsenin olup olmadığını kontrol ettikten sonra yolun karşısında bulunan evin kenarındaki gölgeye sığınmanın akıllıca olacağını düşünerek hızlıca koştu, ne olduysa o anda oldu. Mahir başını sertçe görünmeyen bir duvara çarpıp yaklaşık bir metre arkaya doğru düşerken görünmeyen duvar elektrik çarpar gibi yeşil bir kıvılcım çıkararak ben buradayım diyordu. Yere düşen mahir bir daha kalkamadı.
Sabah horozlar ötüp kuşlar cıvıldarken, baygın şekilde yerde yatan mahir her yeri tutulmuş bir şekilde ahlayıp uflayarak tekrar ayağa kalktığında görünmez duvara çok yaklaşmış olacak ki duvar yeşil bir kıvılcım çıkartarak cızırdayarak ben buradayım diyordu.
-Aman Allah’ım! Bu zaman da kimseye güven olmuyor, beni hapis etmişler. Kodumun uzaylıları.
Bu sırada kıvırarak uzun saçlarıyla Leyla göründü, mahirin yanına gelerek
-Umarım iyi dinlenmişsinizdir.
-Siz benimle kafa mı buluyorsunuz? Beni bir hapse tıkıp sonra dinlenmişsiniz demeniz çok komik olmalı.
-Hem sizin hem bizim güvenliğimiz açısından kabul edilebilir bir durum.
-Ben kabul etmedim ki
-Buraya gelmeniz bile kabul anlamına gelmekte diyerek noktayı koyan Leyla hızlı adımlarla yanında mahirle birlikte kasabanın fırınına döndüler.
Bu sırada kapıdan muhtar Osman yanında iki adamıyla gelip mahir beyin yanındaki sandalyeye oturdu. Ona aldırmadan kahvaltısını yapan mahir iştahla tabağındaki yumurtayı yemekle meşguldü.
-Evet, mahir bey umarım iyi bir gece geçirmişsinizdir kararınızı duymak isterim.
Çayından bir yudum alan mahir parmağıyla bir saniye işareti yapıp, elindeki bardağı yavaşça masaya bırakıp peçeteye ağzını sildi.
-Bakın muhtar, Osman, yüce oğuss muydu? Neydi? Her kimseniz. Eğer burada dün akşam olduğu gibi kilit altında tutacaksınız. Beni öldürün daha iyi olur beyim.
-Sakin olun, bu kendi güvenliğiniz için alınmış bir önlem. Hem computer ya da sizin dilinizdeki adıyla ana bilgisayarımız yüzde 68 oranında kaçmaya meyilli olduğunuzu söyledi. Hem zaten bunu bir kez denediniz.
-Sizde beni hapsettiniz demek
-Evet, öyle de denebilir. Elektro manyetik güç alanı içeri ve dışarı giriş ve çıkışı önleyen bir sistemdir. Şimdi kararınızı duyabilir miyim?
-Bu şartlar altında teklifinizi kabul ediyorum. Fakat o elekro bilmem ne zımbırtısını istemiyorum.
-Buna saygı duyuyorum ve kabul ancak kaçma girişiminizin cezaya tabi olacağını bilmeniz gerekiyor.
Bölüm 4: Terki diyar
Mahir bir hafta boyunca kasaba da boş, boş gezdi. Kaçmak için planlar yaptı, tek şansı olduğunu biliyordu ama bir ömür boyu hatta daha fazla süre çitleri olmayan bir hapishane’de kalmak dayanılmazdı. Kasaba normal bir köy ya da ilçeden farklı değilmiş gibi görünüyordu. Ara sıra gece yarısı duyduğu garip gürültüler hariç bu gürültüler neydi? Acaba
Bir sabah Leyla üzgün ve moralsiz evin bahçesinde oturan mahirin yanına gelerek
-Nedir bu haliniz?
-Ben aptalın birisiyim bu şekilde 600 yıl yaşamak yerine dışarıda 60 yıl yaşamak daha iyi kabul etmemeliydim.
-Gelişinizden bu yana 7 yıl geçmiş olması çok tuhaf değil mi?
-Ha ha ha! Dalga geçiyorsunuz değil mi? gerçekten komik bir espriydi. Ben daha geleli 1 hafta oldu.
Leyla hiç gülmez.
-Bakın bu yaşadığımız yeri bizim gezegenimizin atmosferine, yerçekimine ve işlediği zaman göre yeniden şekillendirdik, zaman dışarıdaki hayata göre farklı işliyor.
-Olamaz hayır. Buradan gitmeliyim, buradan gitmeliyiz. Hatta sende benimle gelmelisin hemen gitmeliyiz.
-Aslında çok isterim ama babam, komutanımız bizi bırakmaz.
-Bak sana çok güzel bir hayat yaşatacağım hatta çok mutlu olacaksın, çok param var. Bir yolunu bulalım ve kaçalım buralardan.
-Hayır, bu mümkün değil! Diye bağıran leyla arkasına bakmadan kaçarak uzaklaştı.
Akşam karanlığında evinin ışıkları kapalı yere çökmüş başını dizlerine dayamış bir şekilde oturan mahir düşünmekten delirmek üzereydi.
-Bu kadar zaman geçmiş olamaz. Arkadaşlarım, dostlarım beni unutmuş olmalı.
Karanlık içerisinde bir gölge fark eden mahir irkildi.
-Kim var orada?
-Ben Leyla
-Neden geldin? Ne istiyorsunuz?
-Hiç, sadece dediklerini düşündüm, buradan gitmeliyiz hem de bu gece babam sanırım herkesi kandırıyor olmalı ben hiç 120 yaşında birinse benziyor muyum? Güneş sen geldiğinden beri 9 kez battı ama babama göre bir güneş batımı 1 dünya yılına eşit kararımı verdim seninle geleceğim.
Leyla’nın elinden tutan mahir arabasını koyduğu yere doğru koştu aracını çalıştırdı. Köy odasının önüne geldiklerinde Leyla
-Burada durmalısın! Diye bağırdı.
Frene basan mahir aracı durdurdu. Leyla araçtan hızlıca atlayıp köy odasına doğru koştururken arkasından mahirde koşarak geliyordu. Bir yandan
-Neden burada durduk?
-Bilgisayarı kapatmalıyım yoksa o alarm verip herkesi uyaracaktır.
Köy odasında görünmeyen duvarın içerisine koşan Leyla kayboldu, hemen arkasından mahirde daldı. Bir panelin üzerine elini koyan Leyla
-Tüm sistemleri durdur dediğinde başka bir ses anlamadığı bir dilde cevap verdi. Parıldayan ışıklar önce kırmızı ardından gri renge dönerek kayboldu. Bu arada Mahir, Albayın çekmecesinde duran elektronik kitabı alarak Leyla’ya fark ettirmeden ceketinin cebine soktu.
-Leyla hadi gitmeliyiz
Mahir ve Leyla el ele koşarak arabaya bindiklerinde Mahirin köpeği Lord arabanın yanda onları bekliyordu.
-Lord nerelerdeydin oğlum? Hadi atla arabaya gidiyoruz.
Hep birlikte arabaya atlayıp oradan uzaklaştılar. Tam köyü gösteren levhaya ulaştıklarında mahir yavaşladı. Leyla
-Burası koruma kalkanın aktif olarak çalıştığı yer.
-Evet, biliyorum o yüzden yavaşladım.
Mahir Uzun farları açtı. İleride asfaltlı yol görünüyordu. Mahir içinden “İşte bir kez daha özgürlüğe birkaç metre kaldı.” Diye içinden geçirdi. Aracın hızını yavaş, yavaş artırırken bu defa kemerini bağladı. Mahir gözlerini kapatarak çarpacakları zamanı beklemeye başladı ama hiçbir şey olmadı. Aracı asfalt yola değer değmez hava birden aydınlanmıştı.
-Bu çok garip değil mi? Leyla
-Garip olan nedir?
-Hava birden aydınlandı. Oysa biz gece yarısı kaçmıştık.
Arkalarına baktıklarında köyün işaret levhaları ve köy camisinin uzun minaresi birden bire kayboldu.
-Şunu gördün mü? Köy camisi ve yol kenarındaki işaret levhası aniden kayboldu.
-Demek ki kaçtığımızı artık biliyorlar.
O zamana kadar aracın arkasında sesiz sedasız oturan köpek tehlike sezmiş gibi tuhaf bir ses çıkardı. Leyla birden titremeye başladı. Mahir aracı sağa çekerek durdurdu.
-Neyiniz var sizin?
-Bilmiyorum çok soğuk üşüyorum.
Mahir ceketini çıkarıp Leyla’nın omzuna attı.
-Al bunu birazdan ısınırsın üstü açık aracın kötü yanı bu
Ceketin cebinde elektronik kitabı gören Leyla onu çıkarıp araçtan indi ve bağırmaya başladı.
-Bunu nasıl yaparsın? Bu halkımın mirasıydı. Hırsızsın sen! Hırsız!
-Dur açıklayabilirim kötü bir amacım yoktu. Sadece merak sende kalabilir. Bak inan sadece bir göz atmak istemiştim.
-Bunu nasıl yaptın? Bu bizim geleceğimizdi. Bizi hayatta tutabilecek tek şey bunu hemen geri götürmeliyiz.
Aniden yer sallanmaya başladı. Mahir heyecanla Leyla’yı kavrayıp araca bindirdi.
-Deprem hadi buradan uzaklaşalım
-Hayır! Olamaz acil durum protokolü devreye girdi.
-Yanılıyorsun bu deprem sık, sık olur.
Mahir aracı çalıştırmayı denese de araç çalışmadı. Aracın dikiz aynasından arkaya baktığında büyük bir toz bulutunun geldiğini fark etti
Neredeyse arkasında dağın yarısının göğe doğru yavaşça havalanıyordu. Kalkış esnasında kuvvetli motorlar etrafı tozu dumana katarak dağı havalandırıyordu. Araç havalandıkça şekli daha belirgin hale geliyordu. Uzay mekiği ufuk üzerinde yükseldiğinde kocaman bir somun ekmeği andıran parlak bir cisim olduğu açıkça görülebiliyordu. Araç tam güneşi kapatacak kadar havalandığında müthiş bir hızla ortadan kayboldu. Leyla ağlamaklı bir şekilde
-Gittiler hem de beni burada bırakıp gittiler. Terk edildim
Gemi gözden kaybolduktan sonra araç kendiliğinden çalıştı. Saatlerce süren yolculuk sonunda bir benzinliğe girdiklerinde hava yeterince sıcak olmasına rağmen Leyla kışın üzerine kar yağıyormuş gibi titriyordu. Köpek ise tuhaf sesler çıkarmakta uluma ile havlama arası bir tonu sürekli olarak tekrar ediyordu. Mahir koşarak benzinliğe girdi.
-Depoyu doldurun acil! Birde buralarda otel var mı?
-Nerede beyim? Bu civarda bulamazsın anca bir saat yol alırsan ilçe civarında pansiyon bulabilirsin.
-Tamam, teşekkürler dedikten sonra son sürat aracını ilçeye süren mahir bir otel odası bulmuştu. Leyla’yı kucaklayıp yatağa yatırdı. Sonra giderek köpeği lordu bir battaniyey sarıp odaya getirdi.
-Üşüyorum mahir donuyorum.
-Dinlen biraz bir şeyin kalmayacak
Mahir cebindeki kitapta tıpla ilgili bir şeyler var mı? Diyerek parlayan elektronik kitabı çıkardı. Ama her ne kadar uğraştıysa elektronik kitap artık parlamıyordu, hatta iyice siyahlaşmıştı. Eliyle Leylayı uyandırıp;
-Neden artık bu kitap çalışmıyor?
-Neden mi? o kitap sadece kablosuz elektrikle çalışır. Yani sadece gemide çalışması için yapılmıştı. Senin bir işine yaramaz. Galiba o gemi sadece cihazları değil hepimizi çalıştırıyordu.
-Bu komik olmaz mı? Sen bir cihaz değilsin?
-Evet, haklısın sanırım, üşüyorum ve çok yorgunum uyumak istiyorum.
-Peki, Leyla iyi geceler diyerek ışıkları söndüren mahirde koltukta üzerine ceketini örterek uykuya daldı.
Sabahın ilk ışıkları ortalığı aydınlattığında mahir oflaya puflaya güçlükle ayağa kalktı. Eliyle sırtını tutarak, lavaboya doğru ilerledi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra aynada kendisini gören mahir şaşkınlıktan dilini yutacaktı.
Saçına ara, ara beyazlıklar düşmüş sakalı neredeyse aylardır kesilmemiş gibiydi.
-Leyla bunları görüyor musun? Bir gece’de nasıl da uzamış?
Ama içeriden ses gelmedi. Tekrarladı.
-Leyla! Leyla Duyuyor musun? Beni
Mahir gelerek battaniyeyi açtığında Leyla’nın bir heykel gibi katılaşmış ağaca andıran bir renkte durduğunu gördü. Mahir elini uzatarak dokunduğunda ise Leyla’nın bedeni toz haline gelerek eriyip kayboldu. Yatağın içinde sadece bir avuç toz kalmıştı.
Hemen koşarak yerde battaniyeye sarılı sevgili köpeğine baktığında durum aynıydı. Lord çoktan ölmüştü.
-Aman Allahım, Leyla gerçekten 120 yaşındaymış, bende uzun zaman onlarla yaşamışım. Nasıl? Nasıl?