Bataklıktaki Kulübe, Bir bataklık efsanesi der ki bu bataklığın bir ruhu vardır. Bu bataklıkta yaşayan yakışıklı bir erkek yardım dileyen tüm kadınlara yardım eder. Kızılderililerin batıl bir inancı olduğu düşüncesi hakimdir ama biliyor musunuz? Belki de değil. Sabah erken saatlerinde Florida’nın küçük ve sakin kasabasının bankasında alarmı çaldı. Bu bankanın yaşlı bir güvenliği soygunculara karşı koyamadı.
Zaten bu kasaba çok zengin sayılmazdı. Sadece tütün hasadı sonrasında bankanın kasasına bir miktar para girerdi. Soyguncular bu zamanı kollayarak bankayı soymuşlardı ama onlardan hızlı davranan vezne görevlisi alarmı çalmıştı. Soyguncular yanlarına bir kadın rehine alarak oradan uzaklaştılar. Onları takip eden şerif lastiğe ateş ederek onları bataklığın kıyısında sıkıştırdı.
-Hey şerif daha fazla yaklaşma elimizde bir kadın rehine var
-Teslim olun kaçamazsınız arkanızda ülkenin en büyük bataklığı var. Diğer tarafınızda aşamayacağınız kadar yüksek bir dağ hiç şansınız yok
-Bırak ta onu biz düşünelim şerif daha fazla yaklaşma
Çete lideri jakobs fısıldayarak:
-Hadi gidelim! Çocuklar
Ekibin yaşça en büyüğü elli yaşlarında olan yaşlı martin terli yüzünü silerek zorla konuşabildi.
-Bana yardım etmeniz gerekecek vuruldum.
Onları ısrarla takip eden şerif clayton bankadan orman yoluna kadar onları ısrarla takip etmiş soyguncuların sarı ford marka arabasını gravyer peyniri gibi delik deşik etmişti. Takip sırasında ateşlenen kurşunlardan biri talihsiz yaşlı martinin sırtına saplanmıştı. Aslında soygunu ve zamanını planlayan yaşlı martindi bu civarda yokluk içinde yıllarca dürüstçe yaşadıktan sonra artık canına tak edip böyle bir yola girişmişti.
Jacobs elindeki altı patları sıkıca tutarak adamına seslendi:
-Hey linc kontrol et bakalım durum nasıl?
Linc ortaboylu ince yapılı başında kafasından daha küçük komik bir şapka taşıyan her şeyden ürken ağlak ses tonuyla konuşan bir adamdı. Linc’in asıl adı lincoln’dü hırsızlık ve dalavereden hapiste Jakobsla tanışmıştı. Ona aşırı sadık olmasa böylesine büyük bir soyguna kendi başına asla cesaret edemezdi. Yaşlı adamı yüz üstü yatırıp sırtını kontrol ettikten sonra titreyen elini birbirine sürerek
-Şef buraya baksan iyi olacak maalesef durum kötü kurşun kaburgaların arasından girmiş hala kanıyor.
Jakob hızlıca aracın altından sürünerek gelip duruma baktıktan sonra cebinden iki puro çıkardı. Yaşlı martini oturur konuma getirip iki puroyu da ağzına koyarak ikisini aynı anda yaktı.
-Üzgünüm yaşlı dostum seninle ortaklığımız buraya kadarmış. Ben bu puroları kulübeye sağ salim ulaşıp paraları bölüştükten sonra hepimize verecektim. Hem bu durumda payını versem dahi bir işine yaramaz. Hem sağ kalsan dahi parana el koyup şerif seni hapse koyacaktır. Eğer ölürsen zaten paraya ihtiyacın kalmadı. Sana verebileceğim sadece meşhur ve kaliteli Küba purosu tadını çıkar yaşlı dostum biz gidiyoruz.
Yaşlı martin zorlukla nefes alıyordu. Birazcık kendisini sıkarak
-Hey bana bakın beni burada bırakırsanız o bataklık mezarınız olur oradan bensiz çıkamazsınız.
-Teşekkürler dostum biz yine de şansımızı deneyeceğiz. Hadi gidelim hava kararmak üzere şerif ve adamları bizi göremez. Martin al bu sana vereceğim son şey colt altı patlar bize bir iyilik yap şerif gelmeye çalışırsa ateş et. Ha! Bu arada son kurşunu kendine saklamak isteyebilirsin nede olsa artık dışarıyı görmen hayal hah! Hah!
-Seni lanet korkak beni burada bırakamazsınız. Bırakmayın beni burada aracın tekerleğine yaslanmış purosonu içen yaşlı martin purosunu atıp arkadaşları hızla ormana dalarken birkaç adım mesafedeki silaha sürünerek ulaştı. Tabancayı ortaklarına doğrulttuğunda onlar çoktan sırra kadem basmışlardı.
Jakob, linc ve kırmızı puanlı eteğiyle selly bataklığın kıyısından sandala binerek uzun süren bir yolculuktan sonra bataklığın merkezinde eskiden kaçak kölelerin saklandığı derme çatma ağaç kulübeye girdiler her tarafı örümcek ağlarıyla dolu olan evin tam ortasında kocaman yuvarlak bir masa bulunuyordu. Jakob içeri girer yerde yatan tahta sandalyeyi düzeltip para dolu torbayı masa döker. Arkasından içeri giren linc’ta aynı şekilde para dolu torbaları boşalttı. Parayı sayan jakob önünde üç farklı para yığını yaptı.
-Al bakalım linc bu senin payın
Linc para yığını arasında en az olanı alınca tuhaf bir şekilde jakobs a bakarak
-Şef bu biraz az değil mi? Hem üçe böldün martine para vermek zorunda olmadığımızı söylemiştin.
-Seni ahmak işte bu yüzden planı ben yapıyorum. Bu ilk deste ben şefim aslan payı benim. Bir itirazın mı var?
–Şey!! Hayır, şef ama martinin payı…
-Sus seni ahmak. Ben böyle bir sorun olacağını düşünerek plana eski kız arkadaşım selly’i dahil ettim. O para onun.
Selly masanın başına gelerek el salladı
-Selam linc beni her ne kadar tanımasan da dedikten sonra payına düşen parayı toparlayıp uzaklaştı.
Linc jakob’a fısıldayarak:
-Hey şef bankadan başka bir kadını daha rehin alsak bu bedavaya gelmez miydi? Hem daha çok paramız olurdu.
-Aptal bu yüzden beyin takımı benim. Rehinelerin her zaman sorun çıkarma potansiyeli vardır. Bu şekilde daha kolay oldu hem elinde 1 yıldan fazla bitiremeyeceğin kadar para var.
-Doğru şef peki burada ne kadar kalacağız?
-Meraklanma daha önce martinle gelip 1 ay yetecek kadar yiyeceği kulübeye sakladık sonra gidip paraları harcayacağız. Şerif bizi buraya kadar takip edemez. Şimdi gidip yiyecek bir şeyler hazırlayın.
Selly ve linc mutfakta bir şeyler hazırladılar. Büyük yuvarlak masanın etrafına toplanıp gaz lambasının aydınlattığı masaya oturdular keyifle yiyip içtiler. Linc mızıka ile neşeli parçalar çaldı eğlenip içtiler.
Mutfaktan gelen gürültüyle neşeli sesler yerini endişe ve korkuya bıraktı. Jacobs silahını çekip mutfağa doğru ilerledi. Bağırarak:
–Clayton seni pislik demek bizi buldun ama seni geberteceğim eliyle gaz lambasını iyice kısıp ortamı kararttı. Linc’e işaretle ses çıkarmadan arkaya dolanmasını istedi. Onun yerini aldığından emin olduktan sonra elinde silahıyla içeri daldı birkaç el ateş etti. Tabancanın aydınlattığı odaya arka kapıdan giren linc acı bir çığlık attı.
Selly eline gaz lambasını alıp mutfağa daldı. Yerde kocaman bir timsah linci bacağından tutmuştu. Korkuyla gaz lambasını düşürünce olanlar oldu. Ahşap malzemeden yapılmış kulübenin mutfağı alevlerle gündüz gibi aydınlandı. Alevlerden ürken timsah orayı terk edip çamurlu sularda kayboldu. Yerde kocaman bir but duruyordu taze et kokusuna gelen timsah mutfağa girerek bir kısmını yemişti. Linc’in yemek hazırlarken yaptığı aptallığı onu da sakatlamıştı. Yerde yatan linc kalkmaya çalışsa da kalkamıyordu. Jacobs ağzıyla üzgün cık, cık yapıp linc’i tam alnının ortasından vurdu. Sonra masanın kenarında duran para dolu torbaları alıp sellinin kolundan sürükler gibi tutarak dışarıdaki kayığa sürükledi.
Selly alnından vurulan linci görmüş ve hala şok yaşamaktaydı. Jacobs soğuk kanlılıkla içeri tekrar girerek su dolu iki matarayı alarak kayığa döndü. Uzunca bir süre kürek çektikten sonra uzaktan yanan kulübenin ışıklarına doğru ilerleyen siluetlerden şerif ve adamlarını o yana doğru geldikleri görülebiliyordu. Artık kulübeden uzaklaşılmıştı ama selly hala sabit bir noktaya bakıyordu. Şerifin onları görmesine imkan yoktu. Jacobs, selly’e sertçe iki tokat patlattı.
-Seni sersem orospu yaptığını beğendin mi? Linc’i öldürdün.
Selly biraz kendine gelerek saçlarını düzeltti kanayan burnunu kırmızı puanlı eteğinden yırttığı bez parçasıyla sildi. Ağlayarak:
-Onu ben değil sen öldürdün neden? Neden?
-Aptal linc çok tedbirsizdi, sende üzerine tuz biber ektin sakat bacağıyla bataklıkta pislik içinde tedavi etsek dahi enfeksiyon kapıp birkaç gün içerisinde ölecekti ben ona çabuklaştırarak iyilik yaptım. İşin iyi tarafı sen kulübeyi ateşe vermesen daha saklanacak bir yerimiz vardı. Aslında haklısın seni de vurmalıydım.
Bataklığın üzerindeki sandalda sabahlayan ikili rahatsız ve her yerleri tutulmuş bir şekilde uyandılar. Yiyecek hiçbir şeyleri yoktu birer yudum su içtikten sonra jacobs sandalın küreklerine asıldı öğleye kadar çok uzaklara ulaştıklarını düşünseler de sabah gölgesinde uyandıkları kurumuş ladin ağacının dibindeydiler. Jacobs bitkinlikten ve sinirden kuduruyordu.
-Lanet olsun! Lanet yaşlı bunak lanetledin mi bizi? Ha! Nasıl çıkacağız buradan? Selly biliyor musun? Martin babasıyla bu bataklıkta tam beş yıl yaşamış beni burada kalmaya o ikna etti. Bizi buradan çıkarabilecek üç farklı yol olduğunu söyledi. Birisi geldiğimiz yer ki şerif orada bekliyor muhtemelen bizim için iyi olmaz. Geriye iki yol kalıyor ama her nasıl olduysa dönüp dolaşıp aynı noktada buluyoruz kendimizi.
Jakobs tüm bunları anlatıp tekrar asıldı küreklere saatlerce kürek çekti şuurunu yitirmeye ve hava kararmaya başladığında ağaçların ve çalıların çoğalmaya başladığı küçük bir adacık buldular. En azından dedi jacobs kayıkta uyumaktan iyidir. Jacobs yere yığılıp ölü gibi yattı selly kuru çalılardan bir ateş yaktı.
Jacobs:
Yaşlı martinle buraya geldiğimizde bana bir hikâye anlattı. Buralar zamanında Kızılderililere ait verimli topraklarmış kasabada yaşayanlar ise geniş arazilere sahip oldukları halde bu verimli toprakları elde etmek için işlenen bir cinayeti bataklık halkının üzerine atmışlar ve katliam başlamış Kızıldereleri kadın çocuk demeden öldürüp bu nehre atmışlar. Nehrin etrafındaki bu dikenli kızıl bitkilerin Kızılderililerin kanından rengini aldığı söylenirmiş
Kasabadaki kadınlar böyle bir vahşiliğe göz yummamışlar. Ama aslında vahşilikten çok aldıkları hediyeler onları cezbetmiş. Onlardan geriye kalan kadınları ve yaşlıları değerli eşyalar karşılığında saklayıp sadece gece yarısı dolunayda görülen çalıların gizlediği gümüş bir yoldan kaçırmışlar. O gün bu gündür bataklıkta ne zaman bir kadın kaybolup yardım istese bataklığın ruhu o kadınlara en değerli hediyeleri karşılığında yardım edermiş bana bir deli saçması gibi gelmişti ancak şu an ki durumumuz göz önüne alınırsa belki de bataklığın ruhundan yardım isteme vaktin gelmiştir selly ne dersin.
-Çok komik jac, Sen ki kiliseye bile gitmezsin ve inanmazsın insanları sömürdüğünü söylersin. Şimdi ise bana bataklık ruhundan yardım iste diyorsun. Şimdi ulu manitu’ya mı inanmaya başladın?
-Neye inandığım değil buradan kurtulmak için şu an neler yapabileceğim, neleri feda edebileceğim önemli. Şeytanla bile anlaşabilirim, Her şey feda ederim, hatta seni bile
-Peki o lanet paraları eder misin?
-Şey aslında bir ruhun neden paraya ihtiyacı olsun ki ama belki yüzde elli teklif ederim.
-İyi geceler seni pis serseri
İki kaçak iki gün boyunca bataklıktan çıkış aradılar sıklıkla kavga edip ağız dalaşına girdiler ama artık üçüncü günün sabahında tartışacak ve hatta konuşacak halleri kalmamıştı. Yarım matara su ve dört torba dolusu paraları vardı. Jacobs artık kürekleri çekemez durumdaydı. Bataklıkta uçuşan kan emici sivri sinekler ve envayi çeşit böcek bu durumu hiçte kolaylaştırmıyordu. Her ikisi de kayıkta ölü gibi uzanmış dinleniyordu. Sanki gelecek bir mucizeyi ya da yardımı beklemekteydiler.
Jacobs:
-Hey! Selly şu çürümüş ağacı görüyor musun?
-Evet, gördüm ne olmuş?
-Yaşlı martin, bana eğer bir gün aç kalırsan bunların içerisine bakmamı söylemişti.
-Çok aptalca içerisinde ne olabilir ki?
-Sen dalları tutarak bizi oraya yanaştır. Selly, denileni yaparak dalları tutarak kendisine doğru çekerek kayığı yarısı çürümüş ve böceklenmiş ortası oyuk ağacın olduğu yere yanaştırdı. Az ilerde timsahların bir birleriyle didiştikleri görülebiliyordu.
Jacobs, ağacın yakın olan kısma yanaşıp belindeki 45lik Cold altı patları çıkarıp çekiç gibi kullanarak ağacın kabuğundan büyükçe bir parça kopardı. Ağacın kopan parçasından parmak kalınlığında beyaz renkli tırtıllar hala ağacı yemekle meşguldüler. Jackobs bir tanesini alıp sallayarak selly’e gösterdi
-İşte bebeğim martin sanırım bundan bahsediyordu. Bu bizi hayatta tutar.
Selly ise kayığın diğer ucuna doğru yürüyerek kaçmaya başladı. Tiksinerek suratını buruşturdu.
-Lanet olası midesiz o şeyi benden uzak tut.
Jacobs ise ısrarla üzerine gelmeye başlayınca selly, para dolu torbaları eline alıp ona vurmaya başladı. Selly’nin, elindeki torbalardan biri açılınca paralar etrafa dağıldı ve suyun üzerini kapladı.
-Seni lanet olası fahişe sana gününü göstereceğim.
Jacobs, selly’nin birkaç tokat atıp onu yere yıktıktan sonra boğazını sıkmaya başlamıştı. Selly çabalasa da kendisinden bu iri kıyım adamı alt edemiyordu. Bir ara eli jacobs’un belindeki silaha değince silah gürledi.
Jacobs onun boğazını bırakıp eliyle yarasına değdi eli kıp kırmızı kana bulanmıştı. Şaşkın bakan gözlerle
-Ama bu böyle olmamalıydı her şeyi hesaplamıştım dedikten sonra paraların saçılı olduğu bataklığın yeşil ve iğrenç sularına gömüldü. Sudaki hareketten ve kızıllıktan yüzen timsahların onu parçalayıp ziyafet çektikleri anlaşılabiliyordu. Selly donmuş bir vaziyette elindeki silahı dimdik tutarken titreyip duruyordu. Sonra elindeki silahı kayığa fırlattı.
-Ey! Bataklığın ruhu bana yardım et diye haykırdı. Sonra ağlamaya başladı. Eline aldığı para dolu torbaları havaya kaldırarak, bu sözleri birkaç kez daha tekrarladı.
-Ey bataklığın ruhu bana yardım et isteğin kıymetli şeyleri sana adıyorum ne istiyorsan al.
-Ey bataklığın ruhu bana yardım et isteğin kıymetli şeyleri sana adıyorum ne istiyorsan al.
Uzunca bir süre ağladı Selly, öğlen sıcağında sivri sineklerin vızıltısıyla kalktı etrafına bakındı. Çok acıkmıştı kurtçukların cirit attığı oyuk kütükten başla bir şey görünmüyordu. Biraz önce iğrendiği kurtçuklar bile çok çekici gelmeye başlamıştı. Çürüyen ağacın dibindeki gölgelikte kahve renkli mantarlar olduğunu görüp kopardı ve yemeye başladı.
-Evet, işte bu çok lezzetli, iğrenç kurtçuklardan daha iyidir en azından. Açlığı biraz olsun bastırılan selly
Eline kürekleri alıp orayı terk etmek üzereyken. Sarışın, spor giyimli ve yakışıklı bir adam ona seslendi.
-Hey! Selly bu tarafa gel.
Selly şaşkın bir biçimde biraz durakladıktan sonra kayığı ona doğru sürdü. Sevinçle karaya ayak bastı ve sarışın adamın yanına gelip
-Sen de kimsin? Adımı nereden biliyorsun?
-Siz buraya adım attığınızdan beri sizi izliyorum.
-Madem izliyordun neden yardım etmedin?
-Şimdiye kadar hiç yardım istemedin.
-Yoksa sen…
-Evet, bataklığın ruhuyum.
-O zaman bunları söz verdiğim gibi bu para torbalarını alabilirsin.
-Hayır, hepsi kayıkta kalsın asıl istediğim sensin gel benimle dedi ve bataklığın ruhu elini uzattı. Selly elini tutarak karaya adım attı. Birlikte kocaman bahçesi olan köşkün olduğu yere doğru ilerlemeye başladılar.
-Ben bataklığın ruhunu hep yaşlı bir Kızılderili olarak düşünmüştüm.
-Olabilir ben nasıl hayal ettiysen öyleyim?
-Bu muhteşem Köşk’te sonsuza kadar yaşayabilirim.
-Ona ne şüphe zaten öyle olacak
Selly’nin ruhu sonsuza kadar bu bataklıkta sıkışmıştır. Çünkü adadığı ruh insanların değerli kıldığı şeyleri değil hiç kıymetli görmedikleri ruhları esir etmektedir.
Şerif clayton ve adamları bataklığın içerisinde ilerlemektedir.
-Şerif buldum, bu tarafa paraların da buldum. Şerif clayton ve yanındaki kasabalılar kayığın başına vardıklarında içi para dolu torbaları ve selly’nin cansız bedeniyle karşılaştılar.
-O elinde tuttuğu nedir?
-Kızıl mantar şerif az miktarda yenilirse uyuşturur uzunca bir süre rüyalar gördürür. Çokça yenilirse komaya sokup öldürür sanırım rehinemize olanda bu.